-
<DIV>
<DIV>
> Hani diyorumda, <?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /></DIV>
>
> insanin gerçekten
>
> mükemmel bir dostu olsa...
>
> *********************************
>
> "Onu", söyle, içine
> sindire-sindire, kocaman bir
> sarilsa...
>
> Yüreklilikle söylediginiz...
> "Canim benim!.. dediginiz...
> Telefonda bile
> saatlerce konustugunuz, sicacik
> biri...
>
>
>
>
> Özlediginizde, hayal kurdugunuzda
> yaninizda o var mi?
> Sizi hiç yalniz birakmayan
> biri...
> Cesur, sempatik, azimli, kararli,..
>
> Arayan, soran, "Seni özlüyorum"
> diyen biri.
> Böyle bir canli ile her seyi
> konusabilir, paylasabilirsiniz.
> Yaniltmaz!
> Anlayisla karsilar her seyi...
> Hatalari, günahlari-sevaplari
>
> her bir seyi konusabilirsiniz
> onunla...
> bir arayis içinde olmaniza gerek
> yoktur.
> O kendiliginden çika gelir zaten.
> Bir gün bir bakarsiniz,
> karsinizda...
> Bir de bakmissiniz simsicak
> sohbetler, derin konular, sirlar,
> paylasimlar...
> Kimseye söyleyemediginizi, en
> yakininiza anlatamadiginizi,
> geçmisteki
> izleri, gelecege dairlerinizi,
> sadece ona anlatir olursunuz.
> Kadin, erkek fark etmez.
> Bir dost bulun! Ama gerçekolsun.
> Aradiginizda isinizi degil,
> sizi soran...
> Kötü gününüzde ev sahibi, iyi
> gününüzde kiraciniz olsun.
> Anlatsin, konussun, açik-seçik,
> korkmadan yasasin. Güvensin!
> Cinsiyeti olmasin! Bir kartal
> kadar hasin, bir maymunkadar
> saklaban,
> bir ceylan kadar narin olsun.
> Dogrulari söylesin. Gözleriyle
> ve kalptenkonussun.
> Yasasin! Doya doya yasasin,
>
> doya doya yasatsin.
> Beyninden degil, yüreginden
> versin. "Olsun varsin!
> Paylasirim." desin.
> Bir dostunuz olsun.
> Sizive benliginizdekileri
> paylassin... Dost olsun! Ama...
>
> Gerçek bir dost.. </DIV>
-
>>Is adami tiras
>>olurken bir yandan da berberiyle sohbet
>>
>> >etmektedir. Derken, kapinin önünden agir agir geçmekte olan
>>
>> >paspal bir çocuk görürler. Berber, is adaminin kulagina
>>
>> >fisildar; "Bu çocuk var ya, dünyanin en aptal çocuklarindan
>>
>> >biridir! Bak; dikkat et simdi..." Berber çocuga seslenir:
>>
>> >"Ali, buraya gel!". Bunun üzerine çocuk sakince dükkana girer ve
>>
>> >yüzündeki aptalca siritmayla berberi selamlar. Berber
>>
>> >isadaminin kulagina sessizce, "bak simdi" diye fisildar ve bir
>>
>> >elinde besyüz bin, diger elinde bes milyonluk bir banknot oldugu
>>
>> >halde çocuga sorar:"Hangisini istiyorsan alabilirsin?" Çocuk
>>
>> >dalgin dalgin bir bes yüz bine bir de bes milyona bakar ve
>>
>> >sonunda bes yüz binlik banknotu hizlica çekerek berberin
>>
>> >elinden alir. Berber isadamina döner ve gülerek: "Gördün mü?
>>
>> >Sana söylemistim." der. Tiras bitince isadami
>>
>> >sokaga çikar ve
>>
>> >az ileride kendi kendine oynayan Ali'yi görür. Yanina giderek,
>>
>> >neden bes milyonluk degil de, bes yüz binlik banknotu aldigini
>>
>> >sorar.Çocuk hiç de aptalca olmayan bir siritmayla yanit verir :
>>
>> >Ilk kez sordugunda eger bes milyonlugu alsaydim oyun
>>
>> > biterdi!...Ama 20 gündür 10 milyon kazandim....ve daha ne kadar
>>
>> >kazanacagimi da sadece Allah bilir....." Allah'in bile
>>
>> >insanlar hakkindaki hükmünü, ömürleri sona erdikten sonra
>>
>> >verdigine inanirken... Biz kim oluyoruz da insanlari birkaç kez
>>
>> >görmek, iki-üç yazi okumak, birkaç dedikodu dinlemekle
>>
>> >yargilama hakkina sahip olabiliyoruz!
-
<TABLE cellSpacing=0 cellPadding=0 width="100%">
<T>
<TR>
<TD colSpan=2>
<HR>
</TD></TR></T></TABLE>
<DIV>
Adam yorgun argin eve döndügünde 5 yasindaki çocugunu kapinin önündebeklerken buldu.Çocuk babasina, "Baba bir saatte ne kadar para kazaniyorsun" diye sordu...<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /><?:NAMESPACE PREFIX = O /><O:P></O:P></DIV>
<DIV>
<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
Zaten yorgun gelen adam, "Bu senin isin degil"diye cevap verdi. Bunun üzerine çocuk "Babacim lütfen, bilmek istiyorum"diye üsteledi.Adam <O:P></O:P></DIV>
<DIV>
"Illâ da bilmek istiyorsan 20 milyon" diye cevapverdi.. <O:P></O:P></DIV>
<DIV>
<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
Bunun üzerine çocuk "Peki bana 10 milyon borç verir misin" diyesordu. Adam iyice sinirlenip,<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
"Benim senin saçma oyuncaklarina veya benzeri seylerine ayiracak param yok. Hadi, derhal odana git ve kapini kapat" dedi.<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
Çocuk sessizce odasina çikip kapiyi kapatti.Adam sinirli<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
sinirli;"Bu çocuk nasil böyle seylere cesaret eder." diye düsündü. <O:P></O:P></DIV>
<DIV>
<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
Aradan bir saat geçtikten sonra adam biraz daha sakinlesti ve çocuga parayi neden istedigini bile sormadigini düsündü, "Belki de gerçekten lazimdi"...Yukari çocugunun odasina çikti ve kapiyi açti... Yataginda olan çocuga,"Uyuyor musun" diye sordu. Çocuk "Hayir" diye cevap verdi... <O:P></O:P></DIV>
<DIV>
<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
"Al bakalim, istedigin 10 milyon. Sana az önce sert davrandigim için üzgünüm. Ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim" dedi... Çocuk sevinçle haykirdi, "Tesekkürler babacigim"... <O:P></O:P></DIV>
<DIV>
<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
Hemen yastiginin altindan diger burusuk paralari çikardi.<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
Adamin suratina bakti ve yavasça paralari saydi.Bunu gören adam iyice sinirlenerek, "Paran oldugu halde neden benden para istiyorsun?... Benim,<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
senin saçma çocuk oyunlarina ayiracak vaktim yok" diye kizdi... <O:P></O:P></DIV>
<DIV>
<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
Çocuk "Param vardi ama yeterince yoktu " dedi ve yüzünde mahcup bir gülücükle paralari babasina uzatti; <O:P></O:P></DIV>
<DIV>
"Iste 20 milyon... Simdi bir saatini alabilir miyim babacim?..."</DIV>
-
<DIV>
<DIV>
<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
<DIV>
" Hayat oyle bir karmasa ki; ya dogru zamanda yanlis insani cikartiyor karsina,
ya da yanlis zaman dogru insanin kaybina neden oluyor;
ya zamana yeniliyorsun ya kisiye....."</DIV></DIV></DIV></X>
-
"Bu yaziyi Görele gen tr'den kopyaladim.
Yazinin yazarida benim Hala Torunudur.
Kendisi avukattir ayni zamanda ve isyeri kadiköydedir.
Yazisi hosuma gittigi için buraya tasidim.
Bu konuslara benzer yazilar sizlerde ekleyebilirsiniz."
<TABLE cellSpacing=0 cellPadding=5 width="100%"><T>
<T>
<TR>
<TD width=470 ="haber_baslik">Agzinin Kitimagini Yedügüm...</TD></TR>
<TR>
<TD width=470 ="haber_metin">19 Kasim 2005 07:30 · AYDIN SORDI</TD></TR>
<TR>
<TD vAlign=top width=470 ="haber_metin">Vakit bulur da kendimi toparlarsam bir gün yazacagim, ?yasamaya nasil ara verilir? diye. Her gün ayni sekilde akip giden hayat çarkina nasil çomak sokulur ve çark geri geri islemeye baslar, alinan her nefes insana batar diye. Beklemenin, merakin, çaresizlik ve umutsuzlugu insana nasil sinsi sinsi isledigini anlatmayi düsünüyorum ama simdi degil, Allah ömür verirse sonra.
Memleket batiyormus, siyaset, adalet, ticaret vesaire ne varsa memlekette birbirine girmis, aylik mutad ödenen faturalar katlana katlana artmis ama enflasyon rakamlari ?minicik minicik bir can, ben sana hayran? ilan ediliyormus? Mis mis mus müs? Bugün hepsi bombos benim için, ama geçici bir süre için, çünkü ben dogustan muhalif oldugum için elestirmeden rahat edemem, ille bir seyler vardir düzeltilecek, degil mi azizim!
Neyse, geleyim aklimdaki mevzuya, memleketimi özledim aklima köy düstü!
?Kençluk? dedim kendi çapinda ufacik minicik bir tartisma açildi, yöresel sivemiz konusunda. Sayin Semsi Yildiz kardesim iyi ki elestirisini yazdi, çünkü degerlerimiz böyle böyle kamuoyu olusturacak, ya da en önemlisi her gün o kelimeleri kullanan insanlarimiz, agizlarindan gayri ihtiyari çikan kelimelerin nereden gelip nasil sekillendigini düsünecekler.
Rahmetli Musô amcanin sivesinin yazdigim gibi oldugu teyit edildi. Zaten açiklamistim, Karabörk denen içinde daglar kadar tartismalar yasanan ceviz kabugundan hallice memleketin yapisi gerçekten çok karisik.
Mesela, bize köyde ?Bardolari? derler, babamin baba tarafi Gümüshane Torul?a bagli ve Kadirga yaylasinin dibindeki Köstere köyünden gelme. Fiz.Dr. Osman Çoban kardesim sitem etmis Rasi ve Gambuz obasini unutma diye ya, iste o obalardan? 20.yy baslarindaki sancili Ermeni-Rum azinliklar sorunun yasandigi devirde, olaylarin huzursuzlugundan çekinip ata yurtlarindan kopup gelmisler. Babamin anne tarafi ise özbeöz Yeniçerili. Bildigimiz, 1826 yilinda Kasimpasa?daki kislalari sabah vakti topa tutulan, namaz vakti kanlari dökülen ve daha sonrasinda peslerine avcilar takilan, adina ?Vaka-i Hayriye? denen kiyimdan kaçabilen askerlere dayaniyor ?Saziye? ve ?Hafize? nenemlerin sülalesi. Bugün, ?Çoban? soyadini tasiyan akrabalarimiz, Yeniçerililerin bugünkü devami. (Korkmayalim, yeniçeri kiyimi ve avi artik yok, dolayisi ile kimligimizi açiklamanin da sakincasi kalmadi!) Tonya?dan, Vakfikebir?den, Karaman?dan velhasil neredeyse Istanbul?dan evvel göç alan bir köy olarak kurulan Karabörk köyü, kozmopolit yapisini bugün dahi korumaktadir. Ancak, kendi içinde özümsemistir bütün bu göçleri. Tonyali Köstüreliye, Karaman sürgünü ?Iseyinliler? Vakfikebirli ?Yaylolara? söz etmemis, Yeniçerililer kimseye karismayip Günîye çekilmisler ve neticede köy bütünlügünü korumustur.
Hepimiz, en azindan annelerimizden duymusuzdur, ?agzinin kitimagini yedügüm? lafini. Birisi ?agzinin kitimagini? der, birisi ?aguzunun kitmagunu?? Ama sonu ?yedügüm? diye devam eder, haksiz miyim?
Annelerimizden duyar ögreniriz, ondan sonra sevda atesine düstügümüzde gecenin karanliginda tavana vuran oynak ay isiginda bir görünüp bir kaybolan sevgililerin hayaline söyleriz, ?agzinin kitimagini yedügüm? diye?
Bu aksam Onur Akin çaliyordu radyoda, ?Bilsen ne gaybana geceler yasadik, gaybana geceler oy oy? diye söylüyordu modern zamanlar bestesini. Sarkinin yapildigi siirin Giresun?lu bir saire ait oldugunu bilmek, radyonun sesini biraz daha açmama sebep oldu. Gögsüm kabara kabara, ?gaybana geceler? dedim mirildana mirildana. Gögsüm kabardi, çünkü sarki ilk dillere düstügünde üniversite ögrencisiydim ve ?gaybana geceler?in ne oldugunu bilmeden mirildanan belki yüzlerce kisiye, kelimenin anlamini açiklayabilen bir tek ben vardim. Bazi kelimelerin anlamini bilen özel bir kültürün ferdi olmak bana ayri bir zevk vermisti.
Belki Karabörk?ten, Görele?den, Giresun?dan gurbete kesin çikistan evvel dikkatimi çekmeyen, hatta fazla tasrali buldugum birçok davranis, kelime, oyun ya da tavrin beni ben eden unsurlar oldugunu o vakitler fark ettim. Ben, bir topluma aittim, o toplumdan çikiyordum ve o toplumun binlerce yillik birikimi, miras olarak kalbimde, beynimde ve tavirlarimda yasiyordu.
Ben zengin bir ailenin varisi idim, o miras bana Diyarbakir?da, Istanbul?da, Adana?da, hatta yurt disinda bile güç verdi. ?Ben güçlüyüm, çünkü kiyamete kadar yasayacak bir agacin hiçbir rüzgârdan etkilenmeyecek yapraklarindan biriyim? duygusunu, bana içindeyken degil, disindayken gördügüm ?köylülük? ?Giresunluluk? ve ?Karadenizlilik? bilinci verdi.
?Gemiler Giresun?e, yâr olayum sesune? türküsünü, siveyi Istanbul Türkçesine çevirerek okumak bana daha az haz veriyor, türküyü o zaman yapay buluyorum. Mican türküsünü ise, Istanbul Türkçesine yakin haliyle dinlerken haz aliyorum, ?Giresun?un içinde iki sokak arasi, vurdular Feridemu yere düstü bohçasi? diye türkü söylerken sive gidip geliyor. Anlatmak istedigim, Giresun bölgesinde sivenin tek halde oldugunu kesin olarak söylemek mümkün degil.
Diger yandan, Karadenizlilik bilinci, bana iller arasinda ayrim yapmanin anlamsiz oldugunu söylüyor. Kurtulus savasinda, Iç Anadolu?dan sonra en çok asker ve sehit veren Karadeniz bölgesi, bugün de modern ve güçlü, milli degerlerine bagli Türkiye Cumhuriyetinin temelidir kanaatindeyim.
O yüzden ne kadar Giresunlu isem o kadar Sinoplu, Gümüshaneli, Artvinli, Rizeli, Trabzonlu, Samsunlu, Bayburtlu, Ordulu, Kastamonulu, velhasil Karadenizliyim.
Derseniz, onlar ayrim yapiyorlar diye, derim ki suimisal emsal olmaz. Onlar kötü yapiyor diye ben de kötü düsünemem. Hem unutmayalim, 1996 da Trabzonspor Fenerbahçeye yenildiginde canina kiyan iki genç nereliydi?
Göreleliydiler?
Saygi ve sevgi ile.
Aydin SORDI, Avukat </TD></TR></T></T></TABLE>Edited by: Mehmet
-
> >> >>
> >> >>Uzaklarda bir köyde, kocasi, çocugu dogmadan ölmüs, tek
basina
> >>yasayan hamile bir kadin kendisine arkadas olmasi açisindan
dagda
yarali
> >>olarak buldugu bir gelincigi evinde beslemeye baslar. Gelincik
kadinin
> >>yanindan bir an bile ayrilmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan
olmasa da,
> >>oldukça uysallasir. Bir kaç ay sonra kadinin çocugu
> >> >>dogar. Tek basina tüm zorluklara gögüs germek ve
yavrusuna bakmak
> >>zorundadir. Günler geçer ve kadin bir gün bir kaç
dakikaligina da olsa
> >>evden ayrilmak ve yavrusunu evde birakmak zorunda kalir...
Gelincikle
> >>bebek evde yalniz kalmislardir. Aradan biraz zaman geçer ve
anne eve
> >>gelir. Gelincigi ve kanli agzini görür. Anne
çildirmisçasina gelincige
> >>saldirir ve oracikta öldürür hayvani. Tam o sirada
içerdeki odadan bir
> >>bebek sesi duyulur. Anne odaya yönelir...Ve odada besigi,
besigin
içindeki
> >>bebegi ve bebegin
> >> >>yaninda duran parçalanmis bir yilani görür. Einstein'in
söyledigi
> >>rivayet edilen bir söz var :"Insanlardaki önyargiyi
parçalamak benim
> >>atomu parçalamamdan çok daha zor!"
> >> >>
-
Franklin bir çocuga bir elma vermis. Çocuk çok sevinmis.
> >> >>Bir elma daha vermis. Çocuk daha çok sevinmis.
> >> >>Bir elma daha verince çocuk sevinçten deliye dönmüs.
> >> >>Ve bir elma daha verince, çocuk dört elmayi elinde
zaptedememis,
> >>sonuncusunu düsürmüs yere... Bu sefer aglamaya baslamis
çocuk.
> >> >>Hayat böyledir iste... Hayal etmedigimiz bir saadete
eristikten
> >>sonra, onun bir lokmasini dahi kaybetmek bizi perisan eder.
"Keyifler
> >>degildir yasami degerli yapan. Yasamdir, keyif almayi
degerli kilan."
-
>ÇÖZEMEDIGIM BIR SEYLER VAR HAYATIMDA
>
>Çözemedigim bir seyler var hayatimda
>Sualti gibi derinlerde sessizce bekleyen
>Dirensem, daha ne kadar direnebilirim artik
>Nereye kadar gidebilirim, gitsem?
>
>Aradigim nedir, o kentten bu kente?
>Adressiz yasamak da sikar insani gün gelir
>Gider heyecanlar, istekler, gülümseyisler
>Yüregimdeki denizin sulari birden çekilir.
>
>Özleyip de vardigim her yerden, hemen kaçsam diyorum
>Ne aradigimi biliyorum, ne buldugumu
>Bilmem neresinde yanildim ben bu hayatin?
>Yüregimi kabartan o sevinç, simdi sonsuz bir aci oldu.
>
>Taslar yigilmis önüne en güzel, en anlamli duygularin
>Uçsuz bucaksiz bir tüneldeyim ve her yanim karanlik
>Koluma giriyor bazi adamlar, bir seyler söylüyorlar
>Kaliplasmis, sikinti verici, güdük.
>
>Oysa aci diye bir sey var bu dünyada
>Ölüm var -ki yüregimde bu boslugu yaratan birazda odur.
>
>Yanibasimda ölüp gitti dostlarim, ben bakakaldim
>Gözyaslarinin da bir yerlere gömüldügü görülmüs müdür?
>
>Çözemedigim bir seyler var hayatimda
>Sanki ilk benim duydugum garip, anlatilmaz duygular
>Sürse daha ne kadar sürer bu, bilmiyorum
>Ölümü ve hayati yanyana düsünmesini ne zaman ögrenir
çocuklar?
-
Henuz 18 ini yeni bitirmistin, enerji ve umutla dolu
hayata baslamaya hazirdin... Ne oldu? Istemedigin bir
okula girdin. Insanlari mutlu etmek, saygi kazanmak,
sevilmek için... Sevmedigin bir bölümde senelerini
harcadin... Ayaklarini sürüye sürüye gittin
derslere... Çalismak istemedin ama yine de zorladin
kendini... Güç bela bitirdin sonunda... Ne ailen, ne
de arkadaslarin görmedi yaptigin fedakarligi...
Alkislamadilar seni,omuzlarinin üzerine çikarmadilar,
madalya takmadilar... Enerjin çoktan
tükenmeye basladi bile... Kimse bilmez nasil kendini
feda ettigini... Ruhunu teslim ettigini... Gençligini
tükettigini...
Simdi is bulman gerek... Para kazanman, araba alman,
ev alman gerek... Istemedigin bir ise girdin... Böyle
olmasi gerekiyor diye... Sirf çevrendekiler bekliyor
diye... Insanlari mutlu etmek, saygi kazanmak,
sevilmek için... Sabahin köründe gidiyorsun ise...
Sevmedigin insanlar ile gününü harciyorsun... Heyecan
duymadigin islerle zamanini geçiriyorsun... Yarinin
gelmesinden nefret ediyorsun... Sevildigini hissettin
mi peki? Ya saygi? Bitti mi insanlarin istekleri?
Özgür müsün artik? Hayir hala özgür degilsin...
Simdi evlenmen gerek... Öyle ya yasin geçiyor, evde mi
kaldin ne? Ariyorsun etrafinda uygun
birisini, artik evlenmeliyim diyorsun...Acaba
gerçekten istiyor musun? Sana uygun birisini buldun
iste, boyu boyuna, meslegi meslegine, parasi parana
göre... Peki ya kalbin? Dügününden bir gece önce
sessizce itiraf ettin kendine, ya dogru kisi degilse?
Belli ki hazir degildin bu evlilige... Evlenmek için
evlendin... Insanlari mutlu etmek, saygi kazanmak,
sevilmek için...Mutlu oldun mu peki?
Kalbin heyecanla doldu mu? Aksam eve kosarak döndün
mü? Sevildigini hissettin mi? Sevistin mi tüm
varliginla?
Daha evleneli bir sene dolmadi, insanlar çocuk demeye
basladilar... Istedin mi gerçekten bir çocuk sahibi
olmayi? Hazir misin bir canliyi yetistirmeye? Söyle
bana ne verebilirsin bu küçük insana? Hayati kendi
gözlerinle hiç yasadin mi? Ne istedigini biliyor
musun? Ya istemedigini? Hiç risk aldin mi? Sen hiç
kendin için bir sey yaptin mi? Çocugun bir gün sorarsa
Özgürlük Nedir? Ne cevap vereceksin? Sen hiç özgürlügü
yasadin mi?
Evliliginde problemler yasiyorsun... Sevmedigin bir
insanla cehennemi paylasiyorsun... Bosanmak fikri
kafana gelip gelip gidiyor...cesaret edemiyorsun...
Insanlar ne der diyorsun... Gene kendi duygularinin
üzerine bir duvar örüp baska insanlar için evliliginde
kaliyorsun... Fedakarligini gören biri var mi?
Yasadigin izdirabi senin gibi yasayan?
Korkularin seni hapsetmis, her geçen gün etrafina bir
duvar daha örüyorsun. Sevilmeme korkusu, yalniz kalma
korkusu, basarisiz olma korkusu, sayginligini yitirme
korkusu ve daha neler neler... Hayatinda hiç
korkmadigin bir gün oldu mu? Cesaretle atildin mi hiç,
ya bilmedigin bir dünyaya girdin mi? Sevilmemeyi göze
aldin mi hiç? Gülünç duruma düstün mü? Agladin mi
doyasiya, insanlara aldirmadan? Aci çektin mi hiç,
hani ölecegini düsünecek kadar... Ve iyilesmeyi
basarabildin mi hiç?
Yas erdi kemale diyorsun, bu saatten sonra benden ne
köy olur ne kilavuz. Umutlarin tükenmis, hayallerin
yikilmis... Koca bir ömür baska insanlarin kontrolü
altinda geçip gitmis. Alismissin artik
bu düzene, artik istesemde çikamam diyorsun... Ve gene
kendin için bir seyler yapmaktan vazgeçiyorsun...
Ne olurdu istedigin okula gitseydin... Kim ne derse
desin, ressam olsaydin... Müzisyen, Arkeolog, Sanatçi,
Sporcu olsaydin...Hayattaki büyük adimlari ancak hazir
oldugunda sen istedigin için atsaydin... Ne olurdu
biraz risk alsaydin? Biraz kendine güvenseydin? Biraz
kendine inansaydin? Ne olurdu seni çepeçevre saran
zincileri kirip, önünde ki duvarlari asip, kendin
olabilmeyi basarsaydin? Kim ne diyebilirdi sana? Gene
kimse madalya takmazdi, gene kimse alkislamazdi, gene
kimse seni omuzlarinin üzerine çikarmazdi... Ama sen
kendine saygi duyardin!
Haydi su anda su dakika bir daha bak hayatina... Bu
sefer kendin için bir seyler yap... Birak insanlar
sevmesin seni, birak senin mutsuzlugundan mutlu
olmayiversinler, birak takdir etmesinler,
onaylamasinlar, birak dedikodunu yapsinlar, itiraz
etsinler... Hayatinda bir kere olsun bu riski al!
Istedigin meslegi yap... Zevk al ürettigin isten...
Uçarak git isine...Keyif al birlikte çalistigin
insanlardan... Yasamini kendin SEÇ ve MUTLU OL
seçtigin bu yasamdan...
Istedigin insan ile istedigin zamanda evlen... Ister
20 inde ol, ister 50 inde... Senden baska kim bilir
dogru insanin kim oldugunu ve dogru zamanin ne zaman
oldugunu? Dinleme baskalarini... Evlenmek için hiç bir
zaman geç sayilmaz... Ve hatta istiyorsan
evlenme... Bu yasam senin ve izdirabini da,
mutlulugunu da yasayan tek sensin...
Istedigin zaman çocuk yap... Kendini hazir
hissettiginde, yasama bir canli getirmek istediginde
ve o çocuga verecek bir seylerin oldugunda... Ve hatta
istemezsen hiç çocuk yapma...
Istiyorsan baska bir sehre tasin, baska bir ülkeye,
baska bir kitaya... Mecbur degilsin bu sehire tikilip
kalmaya...
Istiyorsan yeniden okula basla, yeni bir meslek, yeni
bir hayat, yeni ben diyerek kendin için yasa...
Simdi soruyorum sana...
Ne zaman kendin için bir seyler yapacaksin?
-
ula beytu ha böyle yazilari da nerden bulursun[img]smileys/smiley36.gif[/img]
-
Sabah jimnastigimizi yapmak için "Çalistir" komutuna tiklamak yetse...
:: Isten güçten bunaldigimizda ESC' ye basarak her seyden kaçabilsek, biraz rahatladiktan sonra "Herhangi bir tusa basarak" geri dönebilsek...
:: "EKLE/KALDIR? a girerek görmek istedigimiz herkesi hayatimiza dahil etsek, sevmedigimiz insanlari sonsuza kadar hayatimizdan çikarabilsek...
:: Kafamizda bin bir gürültü ugultu bizi allak bullak ettiginde hoparlörlerimizi kapatabilsek...
:: Görünüsümüzde degisiklik yapmak istedigimiz zaman, "Görünüm Ayarlari"ndan istedigimiz renkleri, inceligi, büyüklügü, uzunlugu seçebilsek...
:: Esyalarimizi kaybettigimizde "BUL" komutuna tiklayarak evin her tarafini arayiversek..
:: Ev isleri içinde bir tiklamayla "YARDIM" a ulasabilsek.. .
:: Sigorta yaptirmaya ihtiyacimiz olmasa, kendi kendimizin Backup 'ini alabilsek ve yaralandigimizda hasar gören yerlerimizi yenileyebilsek...
:: Hayat istedigimiz yonde gitmeyince "Cancel" tusuna basabilsek...
:: Ve hayatimiz altüst oldugunda, "Ctrl-Alt-Delete" yaparak "YENIDEN BASLAT" mak mümkün olsa...
-
[img]smileys/smiley1.gif[/img]
Ey dost, senin yasamin diger adalardan ve topraklardin ayrilmis bir adadir. Limanlarindan kaç gemi yelken açarsa açsin, baska iklimlere, kaç gemi varirsa varsin limanlarina, sen yine yalnizligin istirabiyla inleyen ve mutlulugu özleyen issiz bir ada olarak bir basina kalacaksin. En yakin dostuna bile meçhulsün, onlarin ilgi dolu sevgisinden ve anlayisindan çok uzaklardasin.
<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
(Halil Cibran)
-
Dogacak bebek dogumdan bir gun once Allah ile gorusur...
>>>
>>> "Allahim dunyaya gidecegim ve orada ne yapacagim bilmiyorum"
>>> "Ben senin icin bir melek yarattim; o seninle ilgilenecek"
>>>
>>> "Allahim ben onlarin dilini bilmiyorum; onlarla nasil konusacagim
>>> iletisim
>> kuracagim?"
>>> "Senin icin yarattigim melek sana onlarin dilini ogretecektir"
>>>
>>> "Allahim duydugugum kadariyla dunyada cok kotuluk varmis; onlarla nasil
>> basa cikacagim?"
>>> "Senin icin yarattigim melek seni cani pahasina kotuluklerden
>>> koruyacaktir
>> merak etme"
>>>
>>> "Allahim sana tekrar nasil donecegim?"
>>> "Senin icin yarattigim melek bana nasil donecegini sana anlatacaktir"
>>>
>>> Derken melekler gelir ve bebege dunyaya gitme zamani geldigini
>>> soylerler.
>> Melekler bebegi Allahin huzurundan alirken bebek son kez sorar.
>>>
>>> "Allahim benim icin yarattigin melegin adi ne?"
>>> "Adinin onemi yok ama sen ona ANNE diyeceksin" <?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
-
<DIV>
Bir adamcagiz kötü yoldan para kazanip bununla kendisine bir inek alir. <?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /></DIV>
<DIV>
Neden sonra, yaptiklarindan pisman olur ve hiç olmazsa iyi birsey yapmis olmak için bunu Haci Bektas Veli'nin dergahina kurban olarak bagislamak ister. </DIV>
<DIV>
</DIV>
<DIV>
O zamanlar dergahlar ayni zamanda asevi islevi görüyordu. </DIV>
<DIV>
Durumu Haci Bektas Veli'ye anlatir ve Haci Bektas Veli helal degildir diye bu kurbani geri çevirir. </DIV>
<DIV>
Bunun üzerine adam mevlevi dergahina gider ve ayni durumu Mevlana'ya anlatir Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. </DIV>
<DIV>
</DIV>
<DIV>
Adam ayni seyi Haci bektas Veli'ye de anlattigini ama onun bunu kabul etmemis oldugunu söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar. </DIV>
<DIV>
</DIV>
<DIV>
Mevlana söyle der:
- Biz bir karga isek Haci Bektas Veli bir sahin gibidir. Oyle her lese konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.
Adam üsenmez kalkar Haci Bektas dergahi'na gider ve Haci Bektas Veli'ye, Mevlana'nin kurbani kabul ettigini söyleyip bunun sebebini bir de Haci Bektas Veli'ye sorar. </DIV>
<DIV>
</DIV>
<DIV>
Haci Bektas da söyle der:
- Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nin gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayi o senin hediyeni kabul etmistir </DIV>
-
Bir gün bir kral ama halki tarafindan sevilen bir bilge kral, huzuru en güzel resmedecek sanatçiya büyük bir ödül verecegini ilan eder. <?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
> Yarismaya çok sayida sanatçi katilir. Günlerce çalisirlar birbirinden güzel resimler yaparlar. Sonunda eserleri saraya teslim ederler. Tablolara bakan kral sadece ikisinden hoslanir. Ama birinciyi seçmesi için karar vermesi gereklidir.
> Resimlerden birisinde sakin bir göl vardir. Göl bir ayna gibi etrafinda yükselen daglarin görüntüsünü yansitmaktadir. Üst tarafta pamuk beyazi bulutlar gökyüzünü süslüyorlardi. Resme kim bakti ise onun mükemmel bir huzur resmi oldugunu düsünüyordu.Diger resimde de daglar vardi. Ama engebeli ve çiplak daglar. Üst tarafta öfkeli bir gökyüzünden yagmurlar bosaniyor ve simsek çakiyordu. Dagin eteklerinde ise köpüklü bir selale çagildiyordu. Kisaca resim hiç de huzurlu gözükmüyordu. Fakat kral resme bakinca, selalenin ardinda kayaliklardaki çatlaktan çikan mini minnacik bir çalilik gördü. Çaliligin üstünde ise anne bir kusun örttügü bir kus yuvasi görünüyordu.
>Sertçe akan suyun orta yerinde anne kus yuvasini kuruyor... Harika bir huzur ve sükûn örnegi.
> Ödülü kim kazandi dersiniz.Tabii ki ikinci resim.
>Kralin açiklamasi söyle idi:
> "Huzur hiçbir gürültünün, sikintinin yada zorlugun bulunmadigi yer demek degildir. Huzur bütün bunlarin içinde bile yüregimizin sükûn bulabilmesidir."
<BR clear=all>
-
Yeterki kalbi kirilmasin
Bir hükümdarin pek çok cariyeleri vardi. Içlerinde pek güzel
dilberler bulunmasina ragmen, siyah bir cariyeye daha fazla alaka ve
sevgi gösterirdi. Digerlerinin bunu çekemedigini fark eden padisah,
bir gün kendilerine üzeri mücevheratla süsülü birer kristal
bardak vermisti. Manevi degeri yaninda maddi kiymeti de pek yüksek olan
bu bardaklari ellerinde tutan cariyeler, hayranlikla bakarlarken
padisah:
- Herkes elindeki bardagi yere vurup kirsin, demisti. Güzel
cariyeler hediyelerini sinelerine bastirarak:
- Efendimizin bu kadar degerli bir hediyesini nasil kirabiliriz!
dediler. Siyah cariye ise padisahin emrini, hiç tereddüt etmeden ve
vakit kaybetmeden der'akab yerine getirdi. Barfdak yere çarpilmis ve
param parça olmustu. Padisah siyah cariyeye hitaben:
- Diger cariyelerim bu kadar kiymetli bardagi kiramadiklari
halde sen neden kirdin? dedi. Siyah cariyenin verdigi cevap ise çok
takdire sayandi:
- Bana efendimin kalbi lazim, kadehin ne kiymeti olabilir. Yeterk ki
onun kalbi kirilmasin!
Hükümdar, bu cevabin içerisinde digerlerine gereken dersi vermis
bulunuyordu.
Yüzü güze fakat özü çirkin bir kadin, kocasinin kalbini
kirmaya devam ettikçe, kalbte açtigi yaraya güzellik olamaz.
-
Çerçevenin Arkasindaki Mektup
Karimi 1998'in sonbaharinda kaybettim...
Yedi senelik evliligimizin iki senesini kanser tedavisi için hastanelerde geçirmistik.
Karim, her evlilik yildönümümüzde ikimizin fotografini
çerçeveler, "bunlar bizim hayatimizin gölgeleri'' derdi.
Öldügünde, yedi tane resmimiz vardi.
97'in bir gecesinde onu aldattim.
Oysa, ona sürekli onu ne kadar çok sevdigimi ve sonsuza
kadar sadik kalacagimi söylerdim.
Ölmeden iki hafta önce yine ayni seyi tekrarladim.
Tuhaf bir gülümsemeyle bakti bana ve sadece :
- Biliyorum dedi.
Izmir'e kar yagdigi gün, yani bir ay önce, evdeydim.
Fotograflarimiza bakiyordum yine.
Her çerçevenin altinda bir harf oldugunu ilk kez o gün farkettim.
A.
R.
K.
A.
S.
I.
N.
Gerisi için yillari yetmemisti.
Ama sanirim "arkasina bak'' filan yazmaya niyetlenmisti.
Hemen çerçevelerin arkasina baktim.
Hiçbir sey yoktu.
Sonra bir sey dürttü beni, hepsini teker teker söktüm.
Inanabiliyor musunuz, her birinin arkasindan bir mektup çikti!
Geçirdigimiz her sene için sevgi dolu sözler yazmisti.
1997'deki resmimizin içinden çikan zarf ise simsiyahti.
Ve içinden su sözler çikti :
''14 Mart 1997/ Gözlerin bana baska birine dokunmus gibi bakti
söylemene gerek yok, biliyorum...''
2002'deyiz.
Onu kaybedeli 4, aldatali 5 yil oluyor.
Içim aciyor simdi.
Çünkü kadinlar biliyor, hissediyor...
-
>> >> >>Ask ve arkadaslik bir gün yolda karsilasirlar ask, kendinden
>> >> >>emin
>>bir
>> >> >>sekilde sorar; ben senden daha samimi ve daha cana yakinim sen
>> >> >>niye varsin ki bu dünyada?
>> >> >>
>> >> >>Arkadaslik cevap verir
>> >> >>-"sen gittikten sonra biraktigin gozyaslarini silmek
için...."
>> >> >>
>> >> >>Hiç bir zaman arkadassiz kalmaman dilegiyle.
>> >> >>&nbs p;&nbs p;&nbs p; &&&&&
>> >> >>
>> >> >>Bütün sevdiklerinize ithafen sunlari göz önünde
bulundurun:
>> >> >>*Eger bu sabah hastalikli degil de saglikli uyanmis iseniz,
bir
>>hafta
>> >> >>sonrasini göremeyecek olan bir milyon insandan daha
sanslisiniz.
>> >> >>*Bir harp tehlikesi ile, iskence görmek ihtimali ile sag
kalma
>>korkusu
>> >> >>ile karsi karsiya degilseniz, 500 milyon insandan daha
iyisiniz.
>> >> >>*Buz dolabinizda yiyeceginiz, üzerinizde elbiseniz, basinizi
>>sokup
>> >> >>uyuyabileceginiz bir eviniz varsa, dunyadaki insanlarin
>> >> >>cogundan
>>daha
>> >> >>zenginsiniz.
>> >> >>
>> >> >>*Bankada ve cuzdaninizda para varsa, dünyanin en imtiyazli %
8'i
>> >> >>arasindasiniz.
>> >> >>*Anneniz, babaniz sag ise siz bu dünyada nadir kisilerden
>>birisiniz.
>> >> >>*Bu mesaji okuyabiliyorsaniz bu demektir ki; Birisi sizi
düsündü
>> >> >>ve
>> >>bunu
>> >> >>gönderdi..
>> >> >>Çünkü okuma yazma bilmeyen 2 milyar kisiden biri degilsiniz.
>> >> >>
>> >> >>*Paraya ihtiyacin yokmus gibi calis..
>> >> >>*Kimse seni üzmemis gibi sev..
>> >> >>*Kimse seni seyretmiyormus gibi danset..
>> >> >>*Kimse seni dinlemiyormus gibi sarki söyle..
>> >> >>*Cennet dünyadaymis gibi yasa..
>> >> >>
>> >> >>Bu hafta ulusal arkadaslik haftasi..
>> >> >>Arkadaslarina onlari ne kadar düsündügünü göster!
>> >> >>Bunu tüm ARKADAS olarak düsündüklerine gönder, bu mesaji
sana
>>yollayana
>> >> >>geri göndermek demek olsa bile..
>> >> >>Eger bu mesaj geri geliyorsa, arkadas çevrenizin gerçek
>>arkadaslardan
>> >> >>olustuguna inanabilirsin.
-
AYAKKABICI, yeni getirdigi mallari vitrine yerlestirirken, sokaktaki
> bir
çocuk onu izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere oldugundan, spor ayakkabilara ragbet fazlaydi. Gerçi mallar lüks sayilmazdi ama, küçük bir dükkan için yeterliydi. Onlarin en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine dogru biraz daha yaklasti. Fakat bir koltuk degnegi kullanmaktaydi. Hem de güçlükle..<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
>
> Adam ona bir kez daha göz atti. Üstündeki pantolonun sol kismi,
> dizinin
alt kismindan sonra bostu. Bu yüzden de saga sola uçusuyordu.
>
> Çocugun baktigi ayakkabilar, sanki onu kendinden geçirmisti. Bir
> müddet
öyle durdu. Daldigi hülyadan çikip yola koyuldugunda, adam dükkandan disari firlayip:
>
> ? Küçükk!. diye seslendi. Ayakkabi almayi düsündün mü? Bu seneki
modeller bir harika!.
>
> Çocuk, ona dönerek:
>
> ? Gerçekten çok güzeller!. diye tebessüm etti. Ama benim bir bacagim
dogustan eksik.
>
> ? Bence önemli degil!. diye, atildi adam. Bu dünyada her seyiyle tam
insan yok ki!. Kiminin eli eksik, kiminin de bacagi. Kiminin de akli ya da imâni.
>
> Küçük çocuk, bir sey söylemiyordu. Adam ise konusmayi sürdürdü:
>
> ? Keske imanimiz eksik olacagina, ayaklarimiz eksik olsa idi.
>
> Çocugun kafasi iyice karismisti. Bu sefer adama dogru yaklasip:
>
> ? Anlayamadim!. dedi. Neden öyle olsun ki?
>
> ? Çok basit!. dedi, adam. Eger imanimiz yoksa, cennete giremeyiz. Ama
ayaklar yoksa, problem degil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hatta sakat insanlar, saglamlara oranla, daha fazla mükafat
> görecekler...
>
> Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektigi acilar,
hafiflemis gibiydi. Adam, vitrine isaret ederek:
>
> ? Baktigin ayakkabi, sana yakisir!. dedi. Denemek ister misin?
>
> Çocuk, basini yanlara sallayip:
>
> ? Üzerinde 30 lira yaziyor, dedi. Almam mümkün degil ki!.
>
> ? Indirim sezonunu, senin için biraz öne alirim!. dedi adam. Bu
> durumda
20 liraya düser. Zaten sen bir tekini alacaksin, o da 10 lira eder.
>
> Çocuk biraz düsünüp:
>
> ? Ayakkabinin diger teki ise yaramaz!. dedi. Onu kim alacak ki?
>
> ? Amma yaptin ha!. diye güldü adam. Onu da, sag ayagi eksik olan bir
çocuga satarim.
>
> Küçük çocugun akli, bu sözlere yatmisti. Adam, devam ederek:
>
> ? Üstelik de ögrencisin degil mi? diye sordu.
>
> ? Ikiye gidiyorum!. diye atildi çocuk. Üçe geçtim sayilir.
>
> ? Tamam iste!. dedi adam. 5 Lira da ögrenci indirimi yapsak, geri
> kalir
5 lira. O da zaten pazarlik payi olur. Bu durumda ayakkabi senindir, sattim gitti!.
>
> Ayakkabici, çocugun saskin bakislari arasinda dükkana girdi. Içerdeki
raflar, onun begendigi modelin aynisiyla doluydu. Ama adam, vitrinde olani çikartti. Bir tabure alip döndükten sonra, çocugu oturtup yeni ayakkabisini giydirdi. Ve çikarttigi eskiyi göstererek
>
> ? Benim satis islemim bitti!. dedi. Sen de bana, bunu satsan memnun
olurum.
>
> ? Saka mi yapiyorsunuz? diye kekeledi çocuk. Onun tabani delinmek üzere.
Eski bir ayakkabi, para eder mi?
>
> ? Sen çok câhil kalmissin be arkadas.. dedi, adam. Antika esyalardan
haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar.
Bu yüzden ayakkabin, bence en az 30- 40 lira eder.
>
> Küçük çocuk, art arda yasadigi soklari, üzerinden atabilmis degildi.
Mutlaka bir rüyada olmaliydi. Hem de hayatindaki en güzel rüya. Adamin, heyecandan terleyen avuçlarina sikistirdigi kagit paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralik banknotu geri vererek:
>
> ? Bana göre 20 lira yeterli.. dedi. Indirim mevsimini baslattiniz ya!..
>
> Adam onu kiramayip parayi aldi. Ve bu arada yanagina bir öpücük
kondurdu. Her nedense içi içine sigmiyordu. Eger bütün mallarini bir günde satsa, böyle bir mutlulugu bulamazdi.
>
> Çocuk, yavasça yerinden dogruldu. Sanki koltuk degnegine ihtiyaç
duymuyordu. Simsicak bir tebessümle tesekkür edip:
>
> ? Babam hakliymis!. dedi. ?Sakat oldugum için, üzülmeme hiç gerek yok!.?
demisti.
-
-
> > > TUZLU KAHVE
> > > Kiza bir partide rastlamisti.. Harika birseydi. O
> > > gün pesinde o kadar delikanli vardi ki.. Partinin
> > > sonunda kizi kahve içmeye davet etti.
> > > Kiz parti boyu dikkatini çekmeyen oglanin
> > > davetine sasirdi, ama tam bir kibarlik gösterisi
> > > yaparak kabul etti. Hemen kösedeki sirin kafeye
> > > oturdular. Delikanli öyle heyecanliydi ki, kalbinin
> > > çarpmasindan konusamiyordu. Onun bu hali kizin da
> > > huzurunu kaçirdi.. "Ben artik gideyim" demeye
> > > hazirlanirken, delikanli birden garsonu çagirdi..
> > > "Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi.. "Kahveme
> > > koymak için.."
> > > Yan masalardan bile saskin yüzler delikanliya
> > > bakti..
> > > Kahveye tuz!..
> > > Delikanli kipkirmizi oldu utançtan, ama tuzu
> > > kahvesine döktü ve içmeye basladi. Kiz, merakla "Garip
> > > bir agiz tadiniz var" dedi..
> > > Delikanli anlatti:
> > > "Çocukken deniz kenarinda yasardik. Hep deniz
> > > kenarinda ve denizde oynardim. Denizin tuzlu suyunun
> > > tadi agzimdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.. Bu
> > > tadi çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o
> > > tuzlu tadi dilimde hissetsem, çocuklugumu, deniz
> > > kenarindaki evimizi ve mutlu ailemi hatirliyorum. .
> > > Annemle babam hala o deniz kenarinda oturuyorlar..
> > > Onlari ve evimi öyle özlüyorum ki.."
> > > Bunlari söylerken gözleri nemlenmisti
> > > delikanlinin.. Kiz dinlediklerinden çok duygulanmisti.
> > > Içini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu
> > > kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri
> > > olmaliydi. Evini düsünen, evini arayan, evini sakinan
> > > biri.. Ev duyusu olan biri..
> > > Kiz da konusmaya basladi.. Onun da evi
> > > uzaklardaydi.. Çocuklugu gibi.. O da ailesini anlatti.
> > > Çok sirin bir sohbet olmustu.. Tatli ve sicak.. Ve de
> > > bu sohbet öykümüzün harikulade güzel baslangici
> > > olmustu tabii.. Bulusmaya devam ettiler ve her güzel
> > > öyküde oldugu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de
> > > sonuna kadar çok mutlu yasadilar. Prenses ne zaman
> > > kahve yapsa prensine içine bir kasik tuz koydu, hayat
> > > boyu.. Onun böyle sevdigini biliyordu çünkü.. 40 yil
> > > sonra, adam dünyaya veda etti.
> > > "Ölümümden sonra aç" diye bir mektup birakmisti
> > > sevgili karisina.. Söyle diyordu, satirlarinda..
> > > "Sevgilim, bir tanem..
> > > Lütfen beni affet. Bütün hayatimizi bir yalan
> > > üzerine kurdugum için beni affet. Sana hayatimda bir
> > > tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. Ilk
> > > bulustugumuz günü hatirliyor musun?.Öyle heyecanli ve
> > > gergindim ki, seker diyecekken 'Tuz' çikti agzimdan..
> > > Sen ve herkes bana bakarken, degistirmeye o kadar
> > > utandim ki, yalanla devam ettim. Bu yalanin bizim
> > > iliskimizin temeli olacagi hiç aklima gelmemisti. Sana
> > > gerçegi anlatmayi defalarca düsündüm. Ama her
> > > defasinda korkudan vazgeçtim.
> > > Simdi ölüyorum ve artik korkmam için hiçbir sebep
> > > yok.. Iste gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve
> > > rezil bir tat.. Ama seni tanidigim andan itibaren bu
> > > rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pismanlik duymadan.
> > > Seninle olmak hayatimin en büyük mutlulugu idi ve ben
> > > bu mutlulugu tuzlu kahveye borçluydum. Dünyaya bir
> > > daha gelsem, herseyi yeniden yasamak, seni yeniden
> > > tanimak ve bütün hayatimi yeniden seninle geçirmek
> > > isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek
> > > zorunda kalsam da.."
> > > Yasli kadinin gözyaslari mektubu sirilsiklam
> > > islatti.
> > > Lafi açildiginda birgün biri, kadina "Tuzlu kahve
> > > nasil bir sey" diye soracak oldu..
> > > Gözleri nemlendi kadinin..
> > > "Çok tatli!.." dedi..
-
Ellerinize Saglik arkadaslar gerçekten süper hikayeler hepsini okuyamadim ama bi çogunu okudum...
-
-
<TABLE =MsonormalTable style="WIDTH: 285pt" cellPadding=0 width=380>
<T>
<TR>
<TD style="PADDING-RIGHT: 0.75pt; PADDING-LEFT: 0.75pt; PADDING-BOTTOM: 0.75pt; PADDING-TOP: 0.75pt">
<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /></TD></TR>
<TR>
<TD style="PADDING-RIGHT: 0.75pt; PADDING-LEFT: 0.75pt; PADDING-BOTTOM: 0.75pt; PADDING-TOP: 0.75pt">
Adam genç kadina seslendi:
- Bana gözyasi borcun var!
Genç kadin sordu:
- Nasil öderim?
Adam gözlerini kirpti;
- Haydi gülümse!
Gülümsedi genç kadin. Adam, cebinden mendilini çikarip, borcunu sildi.
Ve mendilini özenle katlayip, yine kalbinin üzerindeki iç cebine koydu.
Bir demet mor sümbül vardi kadinin elinde.
Ikisi de bahar kokuyordu...
Biri ilkbahar, digeri güz.
Adam, seslendi yine;
- Bana mutluluk borcun var!
Genç kadin, biraz mahcup, biraz saskin sordu:
-Nasil ödeyebilirim?
Heyecanlandi adam
- Haydi yat dizlerime!
Genç kadin bir kedi uysalliginda, yatti dizlerine usulca.
Adam, sefkatle saçlarini taramaya basladi kadinin.
Saçlari, günese ve yagmurlara hasret hiç yasanmamis baharlara benziyordu.
Çaresizligini ördü sirasira.
Sonra saçinin her teline, mutlulugun çigliklarini bagladi adam.
Yetmedi, gizli dügüm atti... Agladi.
Hava kararmak üzereydi. Disarida yagmur yagiyordu delice.
Adam, sürekli borç defterlerini kurcaliyordu.
Genç kadinin gözlerinin içine bakti;
- Bana yürek borcun var!
Borcunun farkindaydi sanki genç kadin, sasirmadi.
- Bu borcumu nasil ödeyebilirim?
Adam kollarini uzatti
- Haydi tut ellerimi!
Sümbül kokusu sinmis ellerini uzatti genç kadin.
Elleri öyle sicakti ki, eriyiverdi bütün borcu avuçlarinin içinde.
Genç kadin gitmek üzereydi.
Adam son kez seslendi;
- Bana can borcun var!
Kadin irkildi;
- Can mi?
Sigarasindan derin bir nefes çekti adam;
- Evet... Can borcun var. Sensizlik öldürüyor beni!
Hosuna gitti sözler kadinin
- Peki bu borcumu nasil tahsil etmeyi düsünüyorsun?
Adam, biraz daha yaklasti;
- Yum gözlerini!
Hiç tereddüt etmeden yumdu gözlerini.
Adam da yumdu gözlerini, masumca bir öpücük kondurdu
kadinin titreyen dudaklarina.
- Bu ne simdi yaptigin? diyerek çatti kaslarini kadin...
Adam, pismanlikla, memnunluk arasinda gidip geldi. Kekeledi;
- Hayat öpücügüydü!
Kisa bir sessizligin ardindan bu kez kadin öptü adami sehvetle...
Adam, sasirdi;
- Ya senin bu yaptigin neydi?
Genç kadin kapiya yöneldi;
- Veda öpücügü!
Kalan borçlarina karsilik, yürek dolusu çaresizlik
ve bir de mor sümbüllerini masanin üzerine rehin birakip gitti genç kadin.
Adam kostu pesinden sümbülleri geri verdi kadina.
- Ne olur iyi bak umut çiçeklerime, solmasinlar...
Genç kadin sümbülleri aldi:
- Merak etme, gün asiri sularim çiçeklerini!
Adam sevindi:
- Günese, suya gerek yok. Gülümse yeter!
Kadin gözden kaybolurken haykirdi adam,
- Umutlarimi kefil yaptim. Unutma, bana ask borçlusun!
Haykirisi yagmura karisti.
Kadin, yagmuru hissetmeyen kalabaliga...</TD></TR></T></TABLE>
-
Çok zaman önce refah içinde yasayan bir ülke varmis. Ülkenin huzurlu
ve müreffeh yasamasinin bir nedeni de adil, iyi yürekli, dürüst krali
imis.
Kral zaman zaman tebdili kiyafet eder, ülkeyi dolasir, halkinin
dertlerini dinler, sorunlara çözüm bulurmus. Gene böyle bir günde kral
dolasirken, yolu dag basinda bir göl kenarina düsmüs. Gölün
kenarindaki agacin dibine çökmüs aksakalli bir dede, bir elinde bir
kese, digerinde bir kese. Birinden bir tas alip, digerinden aldigi
tasa baglayip göle atiyormus. Bu ise epey bir süre devam etmis ve
nihayet bittiginde, dede yoluna gitmek üzere ayaga kalkmis ve kralla
göz göze gelmis. Kral dedeye sormus:
- "Dede bütün bir gün seni izledim, sen ne is yaparsin anlayamadim!"
demis.
Dede kralin sorusunu söyle cevaplamis:
- "Oglum ben insanlarin kaderlerini birbirine baglarim."
- "Peki en son kimin kaderini birbirine bagladin?" diye sormus Kral. -
"Kralin güzel kizi ile usagi Ahmet' in kaderini bagladim." Demis
aksakalli dede.
Kral bu cevabi alinca dünyasi kararmis. Bir yanda güzeller güzeli ak
pak biricik kizi, ülkenin prensesi, diger yanda olmamis oglu kadar
sevdigi zenci usagi Ahmet. Ne yaparim? Nasil eder de Ahmet' e bir
zarar vermeden bu kaderi bozarim diye düsünerek, sarayin yolunu
tutmus.
Saraya gidince hemen sevgili usagi Ahmet' i huzuruna çagirmis:
- "Oglum Ahmet sana bir mektup verecegim, bu mektubu alacak ve Günes'
e götüreceksin!" demis.
Krala sorgu sual edilmez. Biçare Ahmet mektubu ve yollugunu alarak
düsmüs bilinmez yollara, düsmüs ki ne düsmek. Babasi kadar sevdigi
Kral'i ona bir görev vermis ve o bu görevi yerine getirmeli, ama
nasil?
Günlerce dere tepe demeden yol gitmis. Nihayet yorgunluktan bitkin
halde iken gördügü bir ulu agacin gölgesinde dinlenmeye karar vermis
ve uykuya dalmis. Uyandiginda bir de ne görsün! Agacin az ötesinde bir
göl, o göl ki üzerine günesin aksi vurmus!
- "Kralimin dedigi Günes bu olsa gerek" diyerek, üzerinde sadece
külotu kalincaya kadar soyunarak atmis kendini göle. Dibe dogru
yüzmüs, yüzmüs... Taa dipte, günesin aksinin tükendigi yerde bir de ne
görsün! Sahane bir hazine sandigi! Almis sandigi çikmis, çikmis ama,
Ahmet artik zenci degil bembeyaz bir Ahmet... Sadece külotunun oldugu
bölge eski rengini tasiyor.
- "Var bu iste bir hikmet!" demis ve açmis sandigi. Sandik gerçek bir
hazine sandigi, içinde binbir türlü mücevherat ile birlikte üzerinde
'Günes'ten Kral'a' yazan bir de zarf.
Ahmet ne yapacagini bilemez hale gelmis bir anda, yeni rengi ve
yasadiklari ile ülkesine dönünce kimsenin kendisine inanmayacagini
düsünerek, ismini de degistirip, ülkesine zengin bir tüccar kimligi
ile dönme karari almis.
Dönünce ülkesine, düsleri bir bir gerçeklesmis.
Ülkesinin bu yeni dürüst ve yakisikli tüccari ile güzeller güzeli
kizini evlendirmeye karar verince Kral, dünyalar Ahmet'in olmus. Kral
vermis vermesine kizini zengin tüccara ama akli da bir yandan oglu
gibi sevdigi ve hiçbir haber alamadigi usagi Ahmet'te imis. Gel zaman
git zaman damadi ile birlikte bir ziyafet yemeginde iken yere düsen
bir çatali almak için egilince Ahmet, salvarinin kenarindan kaba eti
görünmüs!
Koyu renkli tenini gören Kral gözlerine inanamamis. Yemek bitip
odasina çekilecekken herkes, koridorun sonuna dogru yürüyen damadinin
arkasindan seslenivermis Kral:
- "Ahmet!"
Ahmet seneler sonra duyunca gerçek adini, gayriihtiyarî kendisine
seslenen Krala dönüvermis... Ve,
- "Neler oldu Ahmet, evladim anlat basindan geçenleri bana!" diyen
kralina bütün olanlari bir bir anlatmis. Bunun üzerine Kral:
- "Peki Günes'in bana gönderdigi mektup nerede?" diye sorunca da hemen
odasina kosarak, sandiktan çikan mektubu alip Kral'a vermis. Mektupta
su satirlar yer aliyormus:
Günese yazi yazilmaz.
Yazilan yazi ise bozulmaz...
-
KÜÇÜK ISTAVRIT<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
Küçük istavrit yiyecek bir sey sanip hizla atildi çapariye. Önce müthis bir aci duydu dudaginda. Gümbür gümbür oldu yüregi. Sonra hizla çekildi yukariya. Aslinda hep merak etmisti denizlerin üstünü... Neye benzerdi acep gökyüzü? Bir yanda büyük bir merak, bir yanda ölüm korkusu...
"Dudagi yariklar" denir, sanslidir onlar. Hani görüp de gökyüzünü, insanin oltasindan son anda kurtulanlar. Ne çare balikçinin parmaklari hoyratca kavradi onu. Küçük istavrit anladi, yolun sonuna gelmisti. Koca denizlere sigmazdi yüregi... Simdi küçücük yesil legende yüzerken, cansiz uzanivermis dostlarina deyiyordu minik yüzgeci. Insanlar gelip geçtiler önünden. Bir kedi yalanarak bakti gözünün içine. Yavasca kararmaya basladi dünya. Basi da dönüyordu. Son bir kez düsündü derin maviyi, beyaz mercani, bir de yesil yosunu... Iste tam o anda egilip aldim onu. Yürüdüm deniz kenarina. Bir öpücük kondurdum basina. Iki damla gözyasindan ibaret sade bir törenle saldim onu denizin sularina... Bir an öylece baka kaldi. Sonra sevinçle dibe daldi. Gitti tüm kederimi söküp atarak. Tesekkürü de ihmal etmemisti. Bir kaç degerli pulunu elime, avuçlarima birakarak. Balikci ve kedi saskin baktilar yüzüme... Sorar gibiydiler neden yaptin bunu, niye?
"Bir gün" dedim, "kendimi yesil legendeki küçük istavrit kadar çaresiz bulursam, son ana kadar hep bir umudum olsun diye."
-
> Hiç umutlarinizin bittigini sandiginiz "tamam, hiç daha kötüsü
> olmamisti" dediginiz zamanlariniz oldu mu. Ya da "bittim, mahvoldum"
> dediginiz? Damaginizda acimsi bir tadin hiç geçmedigini; yüreginizdeki o
> mengenenin de caninizi siktikça siktigini hiç hissettiniz mi?
> Yalnizsinizdir. Savunmasizsinizdir. Yorgunsunuzdur. Anlatamaz,
> anlayamazsiniz da. Gözünüzde bir damla yas, her an hazirdir akmaya.
> Sebepli
> yada sebepsiz... Soguktur elleriniz, belki isitacak bir elin olmamasindan.
> Çirkinsinizdir kendinizce. Aynalara da küs... Gözlerinizdeki piriltilar
> yok
> oldu, yok olacak gibidir... Çaresizsinizdir. Sebep çoktur. Ya
> parasizsinizdir, ya terkedilmis, ya hasta. Aslinda yüzlerce ya da'dir sizi
> bu hale getiren. Ne zaman geçecek bilmezsiniz. "umut garibin ekmegi"
> umarda
> umarsiniz. Ya çaba? Oysa hiç gördünüz mü, kim bilir kaç gün olmus dalindan
> koparilmis kasimpatlarini? Hala dimdik, hala ayakta, hala piril piril.
> Koparilmaya inat solmamaya kararli. Oysa; aklimiz hep güllerdedir, hep
> lalelerde... Solmak, kurumak çok kolay. Oysa dimdik ayakta durabilmek
> önemli
> olan. Yilmamak zorluklardan... Hayallerden, umutlardan vazgeçmemek asil
> olan. Ne dersiniz denemeye var misiniz kasimpati olmayi? Herseye ragmen,
> herseye inat...<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /></X>
-
<DIV =RTE>>Hayati iskalamaya lüksün yok senin!
>>
>Bir ask için yapabilecegin her seyi yaptigina inaniyorsan ve buna ragmen
>hala yalnizsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasina koymustur
>ve yaptiklarin onun dudaginda hafif bir gülümseme yaratmaktan baska hiçbir
>ise yaramayacaktir.
>
>
>
>Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazirdir. Hani
>agzinla kus tutsan "Bu kusun kanadi neden beyaz degil?" diye bir soruyla
>bile karsilasabilirsin.. iki ucu keskin biçaktir bu isin. Yaptiklarinla
>degil yapmadiklarinla yargilanirsin her zaman. Bu mahkemede hafifletici
>sebepler yoktur. Iyi halin cezanda indirim saglamaz.
>
>
>
>Sen, "Ama senin için sunu yaptim" derken o, "sunu yapmadin" diye cevap
>verecektir. Ve ne söylesen karsiliginda mutlaka baska bir iddiayla
>karsilasacaksindir.
Üzülme, sen aski yasanmasi gerektigi gibi
>yasadin.Özledin, içtin, agladin, güldün, sarkilar söyledin, düsündün,
>siirler yazdin. "Peki o ne yapti" deme. Herkes kendinden sorumludur askta.
>Sen askini doya doya yasarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.
>Bir insan eksik yasiyorsa, ve bu eksikligi bildigi halde tamamlamak için
>ugrasmiyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayati iskalama lüksün yok
>senin. Onun varsa, birak o lüksü sonuna kadar yasasin.
>
>
>
>
>
>Her zamanki gibi yasayacaksin sen. "Acilara tutunarak" yasamayi Ögreneli
>çok oldu. Hem ne olmus yani, yalnizlik o kadar da kötü bir sey degil. Sen
>mutlulugu hiçbir zaman bir tek kisiye baglamadin ki.... Epeydir eline
>almadigin kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun
>mu? Kentin hiç görmedigin sokaklarinda gezip yeni yasamlara tanik olmak da
>keyif verecek sana.Yine içeceksin rakini baligin yaninda. Üstelik
>diledigin kadar sarhos olma özgürlügü de cabasi....
>
>
>
>Sen yüreginin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asolan yürektir..Yürek
>sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acitsa da içini unutma;
>yasadigin sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru
>yüregini ve yüreginde tasidigin sevda duygusunu. Elbet bitecek günese
>hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetisen ciliz ve minik bitkiler
>degil, günesin çiçekleri dolduracak yüregini...
>
>
>
>NAZIM HIKMET
</DIV>
-
<DIV>
<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /></DIV>
<DIV>
>Bosver?
>
>Üzerine daha bir tek kelime yazmadan birazdan burusturup atacagini bildigin beyaz bir kagit duruyordur önünde.Elinde ise çocukluktan kalma bir aliskanlikla arkasini kemirdigin kara bir kalem. Kara, kapkara, tipki içinde bulundugun oda gibi...
>
>Biçak gibi bir gidisti
>Arkani döndügünde
>Sallanmadi sardunyalarimin yapraklari
>Kesin ve net
>Sadece bitti?
>
>Bir agirlik çöker üzerine, bulundugun yere sigamazsin. Görünürde hiçbir neden yoktur ortada. Bogazina sarilanin kim, içini daraltanin ne oldugunu bilemezsin. Ama bildiklerin de vardir elbette; yalnizsindir, için daraliyordur, yüregin burkuluyor ve savunmasizsindir...
>
>Bekledim
>Bekleyisler içinde
>Kaybolusumu seyrettim
>Seni sevmek
>Yeniden var olmakti
>Ben sensizlikte zamana yenildim?
>
>Hiçbir sesin anlami yoktur. Çalan telefonlara aldirmazsin. Konusmak bir eziyettir ve derdini anlatmaninsa hiç ama hiçbir anlami yoktur. Bakislarin boshtur. Kendine bile katlanacak durumda degilsindir. Hiçbir seyin o anda seni mutlu edecegine inanmiyorsundur...
>
>Günes
>Inat etmis bir kere
>Dogmamak için
>Dogmayacak iste?
>
>Ilahi bir güç, hayatinda deger verdigin her kavramin içi boshaltilmistir sanki. Yasadigin kente de, o kentte yasayan dostlarinin da, yakinlarinin da yabancilastigini düsünürsün. Hiçbir sey gözetmeden, hiçbir sey beklemeden açtigin, hançerlenmis yüreginin kabuk tutmus yarasi da, o yürekte duydugun sizi da önemsizdir o an senin için...
>
>Günes bu elbette dogacak
>Baska sularin
>Baska kuslarin
>Kanina karisacak
>Sadece zamanini bekliyor?
>
>Hayatimi tam da sorgulama zamani diye düsünür, bilmem kaçinci kez ruhunla giristigin savasa hazirlanirsin önce. Ama aninda vazgeçersin. Çünkü bir daha böyle bir savasa girecek ne gücün vardir, ne de o savasta arkani yaslayacagin yüregine ve beynine güvenin...
>
>Dünya var oldukça sürecek
>Bir MaSaLin kahramanlariyiz biz.
>Birbirimizin farkindayiz
>Ve bu farkindalik
>Can yakiyor...
>
>?Neyse ya boshwer? dersin. ?Boshwer? irsin... Kirarsin kalemi,
>burusturursun kagidi, koca bir yudum alirsin kadehindeki zehirden, yaslanirsin arkana ve gülümsersin...</DIV>
-
>Sen Beni Öldürüyorsun?
>
>Ne zaman canim sikilsa, gitmek isterim uzaklara
>Ne vakit seni düsünsem ki düsünmesem olmuyor
>Gözlerin gelir aklima, ah o çocuk gözlerin
>Tam gögsüme saplanir, biçak gibi sözlerin
>
>Ne hayalin terk ediyor beni ne de geriye tek bir umudum kaldi. Yine de ne zaman bir siir okusam misralarindasin. Ne zaman bir sarki dinlesem hala sözlerindesin. Bir kitap okuyorum dökülüyor sayfa aralarindaki kurumus kir çiçekleri. Uzanip alamiyorum düstügü yerden. Ben ölüyorum ve sen bunu bilmiyorsun?
>
>Ne kadar kaçsam kendimden, bir o kadar yakalanirdim
>Ne kadar seni istesem, sen hiç yanimda olmazdin
>Gözyasi biriktirdim, gözyasim ince sizi
>Düsündüm de bir zaman, bunu ben hak etmedim
>
>Ne garip bir hayat bu yasadigim, bir papatya fali gibi; mutluyum/mutsuzum diyerek kopariyorum hayatimin sayfalarini tek tek. Tüketiyorum yasami, tükeniyorum agir agir. Ben ölüyorum ve sen bunu bilmiyorsun?
>
>Her limandan bir gemi, alir götürür beni
>Hayal bu ya üstelik, gitmeler üzer bizi
>Geçmiyorsam içinden, sevemedim bu fikri
>Gidiyorum inadina, al askini ver beni
>
>Öyle çaresiz hissediyorum ki kendimi. Yine yagmur olup yagsan diyorum avuçlarima, filizlense yine yok olan umutlarim. Yine geceler boyu bikip usanmadan yazsam, duvardaki gölgelerde seni bulsam, gözlerim kapansa senin sicakligin kaplasa bedenimi. Ama olmayacak biliyorum. Ben ölüyorum ve sen bunu bilmiyorsun?
>
>Sen beni öldürüyorsun
>Sen bunu bilmiyorsun
>Sen beni öldürüyorsun
>Sen bunu hep yapiyorsun
>
>Geceler büyüyor içimde, bir de yalnizligim. Yikilan umutlarim, hayallerim de terk ediyor artik birer birer. Gecenin koyu ve can yakan karanligina inat bir tek çocuk bakan gözlerin terk etmiyor beni inadina. Sen beni öldürüyorsun ve bunu hep yapiyorsun?
>
>Sen Beni Öldürüyorsun? / Söz ? Müzik : Nazan Öncel
-
<DIV>
<DIV>
>Kapi çalar... <?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
>Sabahin erken saatlerinde. Açarsiniz. Sütçünüzdür gelen. Sütçünün
>litreliginden kabiniza dökülen beyazlikta sabahin güzelligine kavusursunuz.
>Gözünüzde piril piril bir sabah kahvaltisi canlanir. Içinizden "Bugün
>kahvaltiyi bahçede yapalim" diye geçirirsiniz.
>Kapi çalar...
>Gelen postacidir. Kucaginda büyükçe bir paket. Uzattigi kagida imza
>atarsiniz. Daha önceden ismarladiginiz kitaplara kavusmanin sevincini
>yasarsiniz. Zaten tatilde oldugunuzdan bu kitaplara çok ihtiyaciniz vardir.
>"Artik canim sikilmayacak " deyip keyiflenirsiniz. En çok merak ettiginizi
>alip sezlonga uzanirsiniz.
>Kapi çalar...
>Kapiya kosarsiniz. Yillardir görmediginiz bir dost gelmistir. Sevinirsiniz.
>Sohbetleriniz saatler boyu hatta bütün gün sürer. "Yasamak ne güzel"
>dersiniz içinizden. Hele böyle dostlar varken.
>Kapi çalar...
>Dürbünden bakarsiniz. Kimseyi göremezsiniz. Dönüp yeniden koltuga
>gömülürsünüz. Bir daha çalar. Bakarsiniz, yine kimse yok. Tam o sirada bir
>daha çalinca kapiyi açarsiniz. Komsunuzun oglu, elindeki sopayla zile
>uzanmakta. Meger tuzlari bitmis. Içeriden tuz getirirken kendi kendinize
>söylenirsiniz. "Elbette göremem. Keratanin boyu bir metre." Bu küçük hadise
>neselendiriverir ortaligi.
>Kapi çalar...
>Düsüp bayilacak kadar sasirirsiniz. Askerdeki oglunuz haber vermeden izne
>çikmistir. "Oglum benim" diye hasretle kucaklarken göz yaslarinizi
>zaptedemezsiniz. Mutlulugunuz oglunuzun izni kadar uzar...
>Kapinin her çalisinda sanki mutluluga kosmaktasiniz. Huzur tüter
>gözlerinizden. Her sessizlikte kulaklariniz zil sesi arar...
>Ve kapi çalmaz...
>O gün en büyük misafiriniz gelir. Adeta kapiyi kirmistir. Alip gider sizi,
>sasirirsiniz. "Niye haber vermedi?" diye içinizden geçirirken; "Dogdugundan
>beri zile basmaktayim" der. Bir seyler söylemek istersiniz o an. Ama o andan
>sonra diliniz dönmez. Ölüm sessiz sedasiz gelivermistir...</DIV>
<BR clear=all>
</DIV>
<TABLE =MsonormalTable style="BACKGROUND: white; WIDTH: 100%" cellSpacing=0 cellPadding=0 width="100%" bgColor=white>
<T>
<TR>
<TD style="PADDING-RIGHT: 0cm; PADDING-LEFT: 0cm; PADDING-BOTTOM: 0cm; WIDTH: 100%; PADDING-TOP: 0cm" width="100%">
</TD></TR></T></TABLE>
-
Sabah uyandiginda midesinde bir yanma hissetti. Yanmanin nedeni aksam
yedikleri degil, uyanir uyanmaz bugün yapacaklarinin aklina gelmesiydi.
Bugün 2 yildir götürmeye çalistigi bir birlikteligi bitirecekti. Aslinda
bunu yapmakta geç bile kalmisti. 'Bitmeli dedi içinden, her gün bu tatsiz
uyanis bitmeli.' Genç adam bunlari düsünürken surati sekilden sekile
giriyordu. Süratle giyinerek disari çikti. Bugüne kadar hiç Bekletmemisti
onu, simdi de bekletmemeliydi. Istanbul, soguk ve yagmurlu bir Nisan ayi
yasiyordu. Genç Adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi; 'Bulutlar bizim
yasayacaklarimizi biliyor. Onlar Bile agliyor halimize...' BULUSMA VAKTI...
Artik Kadiköy iskelesindeydi. Birkaç dakikalik beklemeden Sonra karsidan kiz
arkadasinin geldigini gördü. Simdi midesindeki agri daha da artmisti.
Besiktas'a geçtiler. Yolculuk sirasinda hiç konusmadilar. Genç kiz,
sevgilisinin bu durgunluguna anlam verememisti. Nereden bilecekti bugün
ayrilik çanlarinin çalacagini...Besiktas'a geldiklerinde bir kafede
oturdular. Genç kiz anlamisti sevgilisinin kendisine bir sey söylemek
istedigini. 'Bana bir sey mi söylemek istiyorsun' diye sordu. Genç adam,
gözlerini kaçirarak 'Evet' dedi. Genç kiz heyecanlanmisti, biraz da
sinirlenerek 'Söylesene, ne diye bekliyorsun' dedi. Genç adam içini
çektikten sonra 'Sence biz nereye kadar gidecegiz?' diye sordu. Genç kiz,
'Bunu sorma geregini niye duydun?' diye yanit verdi. Genç adam söze
basladi... ''Birkaç ay önce aksam 23:00 civarinda sana telefon açip senin
için yazdigim siiri okumak istemistim. Sen bana 'Sirasi mi simdi canim yaa,
isin gücün yok mu?' demistin. Biliyor musun o an nakavt olan bir boksör gibi
hissettim kendimi. Özür dileyip telefonu kapatmistim. Daha sonra da bu siiri
benden hiç istememistin. Geçenlerde hasta olup yataklara düstügümde
arkadaslarimla birlikte sen de gelmis, Meral'in 'Sen sanslisin, sevgilin
sana bakar' sözüne 'Isim yok da sana mi bakacagim, annen baksin' demistin.
Hatirladin mi?'' DUYGUSALLIGI SEVMEM... Genç kiz, 'Biliyorsun ben
duygusalligi sevmiyorum. Hem hasta bakici gibi göründügümü de kimse
söyleyemez' diye yanitladi. Genç adam güldü, 'Evet canim haklisin. Zaten
olmak istesen de bu kalbi tasidigin sürece hasta bakici, hemsire falan
olamazsin.' Genç adam devam etti... 'Bana simdiye kadar kaç kere sabahin
erken saatlerinde güzel sözcüklerden olusan bir mesaj çektin? Hiç... Hatta
günün hiçbir saatinde çekmedin. Duygusalligi sevmeyebilirsin. Ama sen seni
seven insanlari da mutlu etmeyi sevmiyorsun. Halbuki ben senin tam tersine
kendimden çok insanlari mutlu etmeyi seviyorum. Seni tanidigimdan beri her
sabah, her aksam, her gece yani seni andigim her saat tatli bir mesajim
vardi senin için biliyor musun? Seninle ben AKLA KARA gibiyiz.' Genç kiz
anlamisti, 'Yani ne istiyorsun benden sair olmami mi?' Genç adam tekrar
gülümsedi içinden. Dün gece verdigi ayrilik kararinin ne kadar dogru
oldugunu düsündü. 'Hayir' dedi,'sair olmani istemiyorum. Olamazsin da...
BIZ AYRILMALIYIZ. Ayrilirsak Ikimiz için de en hayirlisi olacak.' Genç kiz
sasirmisti, 'Neden ama? Ben seni seviyorum. Seninde beni sevdigini
saniyordum.' Genç adam iç çekerek 'Hayir canim,sen beni sevdigini
saniyorsun. Eger beni sevseydin simdi baska seyler konusuyor olurduk' dedi.
Genç kizin gözleri yasarmisti. Genç adam cebinden çikarttigi mendili uzatti,
genç kiz gözyaslarini silerek 'Sen bilirsin, umarim beni bir baskasi için
birakmiyorsundur...' dedi. Genç adam 'Nasil böyle bir sey düsünürsün, senden
baska kimse olmadi ve uzun zaman da olacagini sanmiyorum' yanitini verdi.
Genç adam ve genç kiz iki sevgili olarak oturduklari masada artik iki
yabanciydilar. Birkaç dakika sessizce oturduktan sonra Genç kiz, 'Kalkalim
istersen' dedi. Genç adam 'Ben biraz aha burada kalmak istiyorum, istersen
sen kalkabilirsin' diye yanitladi. Genç kiz 'Tamam o zaman sana mutluluklar
dilerim' diyerek Elini uzatti. Genç kizin sesi ve eli titriyordu. Genç adam,
'Istersen arkadas kalabiliriz' dedi ve birbirlerine son kez sarildilar."BEN
DOGRU YAPTIM..." Genç adam dogru yaptigina inaniyordu. Eve döndügünde
yürümekten bitap bir haldeydi. Odasina girdi. Gece bitmek bilmiyordu. Sabah
erken kalkip ise gidecekti, uyumaliydi. Birkaç saat sonra uykuya dalmayi
basardi.
Sabah 7'de saatin ziliyle uyandi. Evden çikacagi zaman cep telefonuna bakti,
mesaj ve 10 cevapsiz arama vardi. Yorgun oldugu için duymamisti telefonun
sesini. Aramalar ve mesaj sevgilisindendi. Heyecanla Mesaji açti, sunlar
yaziyordu:
SADECE ONLARI SEVMEYI SEVDiM,
HEPSINI ONLARSIZ YASADIM DA,
BIR SENi SENSIZ YASAYAMIYORUM,
BU ASKI TEK KALPTE TASIYAMIYORUM,
SANA YEMIN GÜZEL GÖZLÜM, BIR TEK SENi SEVDiM,
VE SENi SEVEREK ÖLECEGIM, ELVEDA BiRTANEM...
Genç adam sasirmisti. Onu tanidigi günden beri ilk defa Siir aliyordu ve
üstelik sabahin besinde yazmisti. Heyecanla onu aradi, telefonu yabanci bir
ses açti. Genç adam ''Nalan' la görüsebilir miyim?'' dedi. Ama karsisindaki
agliyordu, hiçkira, hiçkira hem de... 'Ben Onun annesiyim yavrum, kizim bu
sabah intihar etti. Gece sabaha kadar birilerini arayip durdu. Sabah
odasinin isigini sönmemis görünce girdim. Yavrum Kendini asmisti....'YIGILIP
KALDI... Genç adam beyninden vurulmusa döndü. Bir gün önceki mide agrisinin
iki katini çekiyordu simdi. Oldugu yerde yigilip kaldi... Birkaç ay sonra
iki doktor konusuyordu hastanede. Doktorlardan biri digerine karsidaki
hastanin durumunu soruyordu. Doktor yanit verdi... 'Haaa o mu? Üç ay önce
getirdiler. Kendisi yüzünden bir kiz intihar etmis. O günden sonra cep
telefonunu elinden hiç birakmamis.Devamli bir seyler yazip birine yolluyor.
Geçenlerde merak ettim. O uyurken gönderdigi numarayi aradim. Numara 3 ay
önce iptal edilmis. Gelen mesajlarda bir siir var. Bu adam duygusal mi
bilmem ama benim anladigim kadariyla siiri yazan çok duygusal biriymis...
"ÇEVRENIZDEKI INSANLARIN NE HISSETTIGI YA DA NE DÜSÜNDÜGÜNDEN OKADAR EMIN
OLMAYIN, BAZEN BIR KALBIN, IÇINDE NELER SAKLADIGINI ÖGRENDIGINIZDE HERSEY
IÇIN ÇOK GEÇ OLABILIR..."
-
Bunca zaman bana anlatmaya çalistigini, kendimi buldugumda
<TT>anladim.
Herkesin mutlu olmak için baska bir yolu varmis, Kendi yolumu
çizdigimde anladim..
Bir tek yasanarak ögrenilirmis hayat, okuyarak, dinleyerek
degil..Bildiklerini bana neden anlatmadigini,anladim..
Yüreginde ask olmadan geçen hergün kayipmis, Ask pesinden neden
yalinayak kostugunu anladim..
Aci doruga ulastiginda gözyasi gelmezmis gözlerden, Neden hiç
aglamadigini anladim..
Aglayani güldürebilmek, aglayanla aglamaktan daha degerliymis,
Gözyasimi kahkahaya çevirdiginde anladim...
Bir insani herhangi biri kirabilir, ama bir tek en çok sevdigi
acitabilirmis, Çok acittiginda anladim..
Yalan söylememek degil, gerçegi gizlememekmis marifet, Yüregini elime
koydugunda anladim..
''Sana ihtiyacim var, gel ! '' diyebilmekmis güçlü olmak, Sana ''git''
dedigimde anladim..
Biri sana ''git'' dediginde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmis
sevmek, Git dediginde, gittigimde anladim..
Sana sevgim simarik bir çocukmus, her düstügünde ziril ziril aglayan,
Büyüyüp bana simsiki sarildiginda anladim..
Özür dilemek degil, ''affet beni'' diye haykirmak istemekmis pisman
olmak, gerçekten pisman oldugumda anladim..
Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymis, Sevgi dolu yüreklerin
gururu olmazmis, Yüregimde sevgi buldugumda anladim..
Ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermis bir gün affedilmeyi,
Beni affetmeni ölürcesine istedigimde anladim..
</TT>
-
Iki Gezgin Melek, geceyi geçirmek için oldukça
varlikli bir ailenin evinin kapisini çalmislar.
Aile, pek kaba bir üslupla,meleklere yatacak yer olarak
koca malikanenin konuk odalarindan birini vermekyerine,
soguk bodrumundaki küçük bir köseyi göstermis.
Melekler buz gibi odanin soguk ve sert zemininde
kendilerine yatacak bir yer hazirlamaya çalisirken,
Yasli Melek duvarda bir delik görmüs ve kalkip deligi
onarmaya girismis. Genç Melek, Yasli Melege bu
hareketinin nedenini sorunca, Yasli Melek hafifçe gülümsemis:
Hersey, her zaman, göründügü gibi degildir...
Sabah malikaneden ayrilan melekler, gece bastirinca
bir kez daha kalacak yer bulmak umuduyla, bu defa
çok fakir bir çiftçi ailesinin kapisini çalmislar.
Son derece misafirperver olan fakir kari koca,
sofralarinda ne var ne yoksa meleklerle paylastiktan sonra,
onlara rahatça uyumalari için kendi yataklarini vererek yanlarindan
ayrilmislar.
Sabah günes dogdugunda, melekler zavalli kari kocayi gözyaslari
içinde bulmuslar: Yegane geçim kaynaklari olan tek inek de
tarlalarinin
ortasinda cansiz yatmaktaymis.
Genç Melek bu sefer iyice öfkelenerek Yasli Melege isyan etmis:
Bunun olmasina nasil izin verebildin?! O varlikli kaba adamin
herseyi vardi
ama sen kalktin ona yine de yardim ettin. Bu iyi yürekli fakir
ailenin ise
o tek inekten baska hiçbir seyleri yoktu; buna ragmen onu bile
paylasmaya
gönüllü oldular. Ama sen o inegi de yitirmelerine izin verdin!?
Bunun üzerine Yasli Melek, Genç Melege dönerek su cevabi vermis:
Hersey, her zaman, göründügü gibi degildir. O zengin malikanenin
bodrumunda kaldigimiz gece, duvardaki deligin dibinde külçe külçe altin
sakli oldugunu farkettim. Malikanenin sahibi bu kadar açgözlü oldugu için
ve kendisine verilmis sans sayesinde edindigi zenginligin bir parçasini
bile paylasmaya yanasmadigi için, ben de o deligi öyle bir kapatip mühürledim
ki artik arayip bulsa da açamaz.
Ve devam etmis: ? Sonra, dün gece biz çiftçi ailesinin yataginda
uyurken,
Ölüm Meleginin o çiftçinin karisini almaya geldigini gördüm.
Ben de onun yerine Ölüm Melegine inegi verdim.
Yasli Melek, gülümseyerek bir kez daha eklemis:
Hersey, her zaman, göründügü gibi degildir. Bazen,isler istedigimiz gibi
sonuçlanmadiginda, aslinda bizim de basimiza gelen tam da budur
iste.
Eger inaniyorsaniz, yapmaniz gereken sey sadece, her sonucun her
zaman
sizin lehinize olduguna güvenmektir. Bunun böyle oldugunu,
ancak belirli bir zaman sonra ögrenebilecek olsaniz bile
Bazi insanlar, Hayatimiza girerler Ve çabucak çikarlar..
Bazilari ise, Dostumuz olur Ve bir süre orada kalirlar..
Yüreklerimizde O güzel ayak izlerini birakarak..
Ve bu, Iyi bir dost kazandigimiz için, Bir daha asla Eskisi gibi
olmayacagiz demektir!
Dün, tarih oldu.
Yarin, bir gizemdir.
Bugün ise bir armagan.
Bu yüzden Ingilizcede present, hem su an hem de armagan anlamina
gelir!
Bence bu çok özel bir sey ... her ani doyasiya yasayin
ve tadini çikarmaya bakin ... Hayat, bir kostümlü prova degildir!
Simdi: bu mesaji silme. Tut. Çünkü o, sana çok özel
bir melekten geldi
Bil ki tam su anda
-birisi seni düsünüyor.
-birisi sana deger veriyor.
-birisi seni özlüyor.
-birisi seninle olmak istiyor.
-birisi senin basinin belada olmadigini umuyor.
-birisi ona verdigin destek için sana minnettar.
-birisi senin adina herseyin iyi sonuçlanmasini ümit ediyor.
-birisi senin mutlu olmani istiyor.
-birisi senin basarilarini kutluyor.
-birisi sana bir armagan vermek istiyor.
-birisi SENIN bir armagan oldugunu düsünüyor.
-birisi seni seviyor.
-birisi senin gücüne hayranlik duyuyor.
-birisi seni düsünüyor ve gülümsüyor.
Kimseden umutlarini almayin. Sahip oldugu tek sey bu olabilir.
-
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD><TT>Mahkeme salonunda, seksenlerindeki yasli çiftin durumu içler acisiydi. Adam inatçi bakislarla suskun, Nine'nin aglamaktan iyice çukurlasmis gözleri ve keskin çizgileriyle bikkin bakislari süzüyordu etrafini...Ve Hakimin tokmak sesiyle sustu ugultu ve tok sesiyle, sözü yasli kadina verdi, hakim...
</TT></TD></TR></T></TABLE><TT>"Anlat teyze neden bosanmak istiyorsun...?"
Yasli kadin derin bir nefes çektikten sonra bas örtüsüyle agzini aralayip,
kisilmis sesiyle konusmaya basladi...
"Bu herif yetti gari, 50 yildir bezdirdi hayattan..."
Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda... Sessizlik bu tür haberleri her gün manset yapan gazetecilerden birinin flasiyla bozuldu, kimbilir nasil bir manset atacaklardi, yasanmis 50 yilin ardindan...Çok sayida gazeteci izliyordu davayi, kadin neler diyecekti..Herkes onu
dinliyordu.. Yasli kadinin gözleri doldu...Ve devam etti...
"Bizim bir sedef çiçegi vardi, çok sevdigim...O bilmez...50 yil önceydi.. O çiçegi bana verdigi çiçeklerin arasindan kopardigim bir yapragi tohumlamistim, öyle büyüttüm..Yavrumuz olmadi, onlari yavrum bildim...Bir süre sonra çiçek
kurumaya basladi. O zaman adak adadim... Her gece günes açmadan önce bir
tas suyla suluycam onu diye...Iyi gelirmis dedilerdi...50 yil oldu, bu herif bir gece kalkip bir kere de bu çiçegi ben sulayim demedi... Taki geçen geceye kadar...o gece takatim kesilmis..uyuyakalmisim...Ben böyle bir adamla 50 yil geçirdim... Hayatimi, umudumu herseyimi verdim...Ondan hiçbirsey göremedim..Bir kerecik olsun, benim bildigim görevlerden birisini yapmasini bekledim.... Onsuz daha iyiyim, yemin ederim."
Hakim, yasli adama dönerek ;
"Diyecegin bir sey var mi baba" dedi.
Yasli adam bastonla zor yürüdügü kürsüye, o ana kadar suçlanmis olmanin
utangaçligini hissettiren yüz ifadesiyle hakime yöneldi.
"Askerligimi, reisicumhur köskünde bahçevan olarak yaptim, o bahçenin görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim... Fadimemi de orada tanidim...Sedefleri de... Ona en güzel çiçeklerden büketler verdim...O çiçeklerle doludur bahçesi...Kokusuna taptigim perisan eder yüregimi...Ilk Evlendigimiz günlerin birinde boyun agrisindan onu hekime götürdüm...
Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa boynundaki kireç sertlesir,
kötülesir dedi..Her gece uykusunu bölüp, uyansin, gezinsin dedi... Hekimi
pek dinlemedi, bizim hatun...lafim geçmedi... O günlerde tesadüf bu çiçek
kurudu...Ben ona gece sularsan geçer dedim..Adak dilettim...Her gece onu uyandirdim. Ve onu seyrettim... O sevdigim kadinin yavrusu bildigi çiçekleri sularken seyrettim...Her gece o çiçek ben oldum...Sanki...Ona bu yüzden tapabilirdim..." dedi adam o yastaki bir adamdan beklenmeyecek
ifadelerle...
"Her gece O yattiktan sonra uyandim... Saksidaki suyu bosalttim... Sedef gece sulanmayi sevmez, hakim bey..Geçen gece de... Yaslilik.. Ben de uyanamadim.. Uyandiramadim...Çiçek susuz kalirdi amma , kadinimin boynu yine azabilirdi... Suçlandim..Sesimi çikartamadim..."
O an Mahkeme salonunda hersey sustu...
Ertesi sabah gazeteler "Sedef susuz kaldi" diye yine yalnizca neticeyi
haber yaptilar...
(sevgi fedakarlik degilmidir sevgi anlayis degilmidir ve sevgi karsilik beklemeden pahasi bile biçilemeyen en güzel degilmidir sevginize sikica sarilin ve onun avuçlarinizdan uçup gitmesine asla izin vermeyin.
</TT>
-
DOSTLUGUN ÖYKÜSÜ
Ahmet ve Nihat adinda iki arkadas varmis. Ayni okulda okuyorlarmis.
Ahmet istanbulda yasayan, evi, arabasi yeterince parasi olan biriymis. Nihat memleketten Istanbul'a gelmis zor sartlar altinda yasayarak okuyormus. Bunlar zamanla daha da iyi arkadas olmuslar. Ahmet Nihat'in durumuna üzülüyor yardim yollari ariyormus. Nihat'i evine almis. Yedirmis içirmis. Cebine para koymus. Üstünü giydirmis. Kendine aldigi yeni kiyafetlerini bile ona vermis.
Artik beraber gül gibi yasayip gidiyorlarmis. Bir gün Ahmet camdan disari bakiyormus. Karsidan gelen uzun süredir hayran oldugu ve yakinda açilmak istedigi kizi görmüs. Ve sonra arkadan Nihat'in onu takip ettigini. Nihat eve gelmis ve Ahmet'e o kizdan cok hoslandigini aralarini yapip yapamayacagini sormus. Ahmet kendisinin de ondan hoslandigini söyleyememis.
Arkadasinin üzülmesini istememis çünkü. Aralarini yapmis.
Derken zamanla okul bitmis. Nihat bir süre sonra Kayseri'ye vali olmus. Evi arabasi, yati, kati, bir sürü parasi olmus. O kizla da evlenmis. Ama Ahmet tam tersi. Evini arabasini kaybetmis. Bütün parasi bitmis. Yatmaya yeri yemeye yemegi kalmamis. Aç sefil gezerken komsulari,
- Senin bir arkadasin vardi Nihat diye. O Kayseri'ye vali olmus, neden ondan yardim istemiyorsun, belki sana bir is verir demisler. Ahmet reddetmis hemen. Bunu kabullenemem demis. Komsular ne kadar israr ettiyse de bir türlü kabul ettirememisler.
Ahmet için daha zor günler baslamis. Bakmis olacak gibi degil komsularini dinleyip tutmus Kayseri nin yolunu. Valilige gelmis. Ordaki odacolardan birine Nihat Beyi görmek istiyorum demis. Odaco Nihat Beyin yanina girmis çikmis ve
- Sizi görmek istemiyor. demis. Nasil olur demis Ahmet. Ona Istanbul'dan çok yakin arkadasin Ahmet geldi deyin. Odaci tekrar gitmis ve,
- Nihat bey sizi tanimadigini eger daha fazla israr ederseniz kovduracagini söyledi demis.
Ahmet duyduklarina inanamamis. Nasil olur da, yemeyip yedirdigi, giymeyip giydirdigi, sevdigi kizi bile verdigi can ciger arkadasi Nihat onu tanimaz. Yikilmis bir sekilde valilikten çikip dogru Nihat'in evine eskiden hoslandigi kizin yanina gitmis. Belki yardim eder diye. Kapiyi çalmis. Birinin gelip dürbünden kendine baktigini hissetmis. Ama kapiyi açmamis kadin.
Bir kez daha yikilmis. Disari çikip kendini toplamaya çalisirken yanina yasli bir amca yaklasmis. Ahmet'in durumundan cok etkinlenmis adam. Olayi anlatmasini istemis. Ahmet'te oldugu gibi anlatmis. Adam cok üzülmüs.
Demis ki.. -Bak evladim. Seni cok sevdim. Dürüst bir insana benziyorsun. Bak benim surada bir sarraf dükkanim var. Gel istersen benimle çalis. Hem para kazanirsin hem de yatmaya yerin olur. Ahmet hemen kabul etmis ve çalismaya baslamis.
Gel zaman git zaman dükkana baska bir yasli amca gelip gitmeye baslamis.
Çok iyi arkadas olmus Ahmet'le. Bir gün bu yasli amca elinde bir kutuyla gelmis dükkana. Bak ben bir yere gidiyorum. Eger 3 ay içerisinde dönmezsem bu kutu senindir, istedigin gibi kullan, demis. Ahmet kutuyu almis, odasinda bir yere koymus. 3 ay geçmis, 4 ay geçmis, 6 ay geçmis amca hala gelmemis.
Sonunda Ahmet kutuyu açmaya karar vermis. Bakmis içinde, elmaslar, mücevherler, altinlar, bir sürü de para varmis. Ne yapacagini sasirmis. Hemen patronuna gidip durumu anlatmis. Patronu da artik o kutunun kendisinin oldugunu istedigi gibi kullanabilecegini söylemis. Bir de öneride bulunmus.
- Bak sen bu isi iyice ögrendin. Gel sana bir kuyumcu dükkani açalim. Gül gibi geçinip gidersin. Hemen dükkani açmislar. Ahmet almis basini yürümüs. Ev,araba, yat, kat. Zengin olmus kisacasi. Bir gün dükkana bir anne-kiz gelmis. Kizdan hoslanmis Ahmet. Zamanla görüsmeye baslamislar, derken nisanlanmislar. Dügün vakti gelmis. Davetiyeler hazirlanirken kiz valiyi de çagiralim demis. Ahmet kabul etmemis. Nasil olur demis kiz. Biz bu sehrin ileri gelenlerindeniz, valiyi çagirmasak olur mu? Ahmet yine kabul etmemis.
Kiz israrla neden böyle davrandigini sordugunda anlatmis Ahmet. Sorunun bu sekilde çözülmeyecegini söylemis kiz. Biz çagiralim, o yaptigindan utansin demis. Ve ona da bir davetiye yazmislar. Dügün günü gelmis çatmis. Davetliler tek tek gelirken heyecan içindeymis Ahmet.
Nihat'in gelip elmeyecegini düsünüyormus. Derken esiyle kapida görünmüs Nihat.
Ahmet, ilk baslarda gözgöze gelmemeye çalismis. Nihat ne yana gitse öbür tarafa kaçiyormus Ahmet. Hiç gözgöze gelmemeye çalisiyormus. Dayanamamis birden. Piste çikmis, almis mikrofonu eline.
Baslamis anlatmaya. Zamaninda ben durumum iyiyken sevgili valimiz Nihat beyle ayni okulda okuyorduk. O zamanlar Nihat beyin durumu bu kadar iyi degildi. Nihat'i evime aldim. Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim. Sevdigim kizi bile ona verdim. Bir gun benim durumum kötülesti. Elimde avucumda ne varsa kaybettim. O kadar zor durumdaydim ki Nihat'a yardim istemeye gittim. Ama o beni tanimadigini söyledi, kovdurdu. Ordan çikip esinin yanina gittim. Ama o kapida benim oldugumu bildigi halde kapiyi açmadi.
Sok olmustum. Disariya çikip kendime gelmeye çalistigim anda bir amcayla karsilastim. Sagolsun bana bir is, yatacak bir yer verdi. Orada çalisirken çevrem genisledi. Baska bir amcayla tanistim. Gel zaman git zaman o amca elinde bir kutuyla geldi yanima. Bir yere gidecegini 3 ay içerisinde dönmezse kutunun benim olacagini söyledi. Gelmedi. Kutuyu açtim. Içinde beni bugünlere getiren yüklü esyalarla ve paralarla karsilastim. Sonra kendime bir kuyumcu dükkani açtim. Orada sevgili nisanlimla tanistim. Ve evleniyorum.
Anlattiklarim yalansa yalan desin Nihat Bey, demis ve birakmis mikrofonu. Herkes saskinlik içinde Nihat Beye dönmüs.
Aciyarak bakmislar bir Ahmet'e, bir Nihat'a. Nihat bir cevap vermek zorunda kalmis. Almis mikrofonu. Baslamis anlatmaya. Evet Ahmet'in söylediklerinin hepsi dogrudur. Yalan diyemem. Zamaninda bana çok yardim etti, hakkini ödeyemem. Sagolsun benim mutlu bir evlilik yapmama öncülük etti. Ama esimi zamaninda sevdigini bilmiyordum. Durumunun kötüye gittigini, bir gün bana gelecegini biliyordum. Hep o günü bekledim. Ve sonunda geldi.
Onu kapidan kovdurdum dogrudur. Ama niye kovdurdum. Eger ben o zaman ona yardim etseydim gururuna yediremeyecekti. Belki de bir süre sonra intihar edecekti. Iyi bir arkadasimi kaybetmek istemem.
Burdan çiktiktan sonra direk esime gidecegini biliyordum. Hemen esime telefon açtim. Ona Ahmet'in gelecegini, kapiyi açmamasini söyledim. Açmadi. Derken bizim evin karsisinda bir sarraf dükkani isleten arkadasim var. Ona hemen telefon açtim. Bizim evden çikan bir adam görürse onu ise almasini yardimci olmasini istedim. Ise aldi, yatacak yer verdi. Bir gün babami gönderdim ona. Can yoldasligi etsin diye...Iyi arkadas oldular...
Sonra babama bir kutu verdim Ahmet'e versin diye. O kutu babamin degildi. Benim de degildi. O zaten Ahmet'indi. Ona borcumu hiçbir zaman ödeyemem. Ahmet kutuyu aldi. Iyi kullandi ve bugünlere geldi. Bir gün annemle kizkardesimi gönderdim. Durumu nedir bir kontrol edin diye. Orada birbirlerini görüp asik olmuslar, evleniyorlar.
Birakmis mikrofonu. Ahmet'le beraber herkes saskinlik içinde kalmis. Bir an gözgöze gelmisler. Derken birbirlerine sarilip özür dilemisler. Güzel bir dügün olmus, beraberce mutlu yasamislar.
-
way be hasan sende ne cevher varmis[img]smileys/smiley4.gif[/img]
-
iste bu super...
<TABLE cellSpacing=0 cellPadding=4 width="100%">
<T>
<TR>
<TD>
<H2>Artik Çok Geç</H2>Son pismanlik fayda vermez.
Bu yazi gerçek bir ask hikayesini anlatmaktadir ve yazilarin hepsi asik delikanlinin günlügünden alinmistir.
10. sinif
Ingilizce dersinde yanimda bir kiz oturuyordu onun için 'benim en iyi arkadasim' diyordum... Ama ben onun ipek
gibi saçlarina bakip onun benim olmasini istiyordum... Ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum, dersten sonra kalkti ve gecen gün sinifta olmadigi için o günün notlarini istedi ona notlari verirken bana tesekkür etti ve yanagimdan öptü. Onu sadece arkadas olarak istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utaniyordum...
11. sinif
Telefonum çaldi, arayan oydu ve agliyordu. Bana askin nasil kalbini kirdigini anlatti, beni evine çagirdi, yalniz kalmak istemedigini söyledi, bende tabi ki gittim, koltuga, onun yanina oturdum, güzel gözlerine bakmaya basladim ve onun benim olmasini diledim, 2 saat sonra Drew Barrymore'un bir filmi basladi ve onu izledik. Filmi izledikten sonra uyumaya karar verdi, bana her sey için tesekkür etti ve yanagimdan öptü. Onu sadece arkadas olarak istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utaniyordum...
Son sinif
Mezuniyet balosundan bir gün önce yanima geldi ve 'çiktigim çocuk hasta ve partiye gelemeyecek' dedi, benimde çiktigim biri yoktu ve 7. sinifta birbirimize söz vermistik eger çiktigimiz biri olmazsa partilere birlikte gidecektik, 'en iyi arkadas' olarak. Ve partiye birlikte gittik, o aksam çok güzeldi, her sey yolunda gitti, partiden sonra onu evine kapisinin önüne kadar biraktim, kapinin önünde ona baktim o da bana o güzel gözleriyle gülümseyerek bakti. Onun benim olmasini istiyordum... Ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum, bana 'hayatimin en güzel zamanini geçirdigini' söyledi ve yanagimdan öptü. Onu sadece arkadas olarak istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utaniyordum...
Günler, haftalar, aylar geçti ve mezuniyet günü geldi çatti...
Sürekli onu izledim onun mükemmel vücudunu seyrettim. Diplomasini almak için sahneye çikarken sanki havada süzülen bir melek gibiydi. Onun benim olmasini istiyordum... Ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum. Herkes evine gitmeden önce yanima geldi ve aglayarak bana sarildi sonra basini omzuma koydu ve 'sen benim en iyi arkadasimsin, tesekkürler' deyip yanagimdan öptü. Onu sadece arkadas olarak istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utaniyordum...
Aradan yillar geçti...
Bir kilisedeyim ve o kizin nikahini izliyorum... Evet artik evleniyordu, onun 'evet, kabul ediyorum' demesini, yeni hayatina girmesini izledim, baska bir adamla evli olarak. Onun benim olmasini istiyordum... Ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum. Yeni hayatina girmeden önce yanima geldi ve 'nikahima geldin tesekkürler' deyip yanagimdan öptü. Onu sadece arkadas olarak istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utaniyordum...
Yillar çok çabuk geçti
Su an benim bir zamanlar en iyi arkadasim olan kizin tabutuna bakiyorum, esyalari toplanirken lise yillarinda yazdigi günlügü ortaya çikti... Hemen günlügünü aldim ve günlükte okudugum satirlar söyleydi:
'Onun gözlerine bakarak onun benim olmasini diledim... Ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum. Onu sadece arkadas olarak istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utaniyordum... Keske bana beni sevdigini söyleseydi...'</TD></TR></T></TABLE>
-
Hani vardir ya her yerde, hissetmek istersin onun varligini. Hani hep yani basinizdaymis sanirsiniz, ismini söylersiniz dalginlikla, her an berabersinizdir.
Yaninda oldugunu unutuverirsin bir andan sonra, sonra üzüldügünde o simsicacik kollarini açar sana, sarilir aglarsin omzunda doya doya...
Senin sorununu kendi sorunu gibi benimser, bir kolun bir bacagin olur adeta ayrilmak istesen de koparip atamazsin. Bir türlü sevindiginde ise senden fazla mutluluk duyar. O senin için farklidir bütün insanlardan, tabii sen de onun için; aranizdaki sevginin bitmesine izin vermezsiniz, kimse bozamaz aranizi, kimse araya girmeye dahi cesaret edemez.
Ne zaman yardima ne zaman insana ne zaman dosta ihtiyaciniz olsa hep yaninizda bulursunuz, kendini adeta sizin için ayarlamistir.
Beraber gülüp beraber aglarsiniz, daima olumlu özellikler verirsiniz birbirinize. O sana gülmeyi ögretir sen ona kahkaha atmayi, O sana emeklemeyi ögretir sen ona yürümeyi,
O sana okumayi ögretir sen ona yazmayi ve bu böyle sürüp gider...
Iste bunun adina DOST derler...
Hayatta hiçbir seyiniz olmasin ama hep bir dostunuz olsun...
"Üç çesit dost vardir:
Birincisi ekmek gibidir; her gün ararsin.
Ikincisi ilaç gibidir; lazim olunca ararsin.
Üçüncüsü mikrop gibidir; lazim olunca o seni arar bulur.
-
<TABLE =MsonormalTable style="WIDTH: 100%" cellSpacing=0 cellPadding=0 width="100%">
<T>
<TR>
<TD style="PADDING-RIGHT: 3pt; PADDING-LEFT: 3pt; PADDING-BOTTOM: 3pt; PADDING-TOP: 3pt">
Elmanin yarisi misali...
Onunla bitmeyen bir kavganiz var.
Karsi oldugunuz siddet bile olagan gelmeye basladi.
Ona aci vermek, canini yakmak istiyorsunuz;
Hatta zaman zaman öldürmek.
Öfkelisiniz,
Dis biliyorsunuz.
Nefretinizi yüzüne haykirmak için sabahi zor ediyorsunuz.
Sizi sinirlendiriyor.
Telefonlarda tartisiyor, her bulusmada küsüyorsunuz.
Hayatinizda yolunda gitmeyen her seyin müsebbibi o;
öyle düsünüyorsunuz.
Kiskançliginiz paranoya derecesine vardi.
Ona hiç güvenmiyorsunuz.
Kendinize de güveninizi kaybettiniz.
Sik sik onu aldatmayi hayal ediyorsunuz.
Daima huzursuz,
Marazi ve huysuzsunuz.
Terk etmek istiyorsunuz,
Onu, bu sehri...
Aldiginiz hiçbir karari uygulayamiyorsunuz.
Hayatinizda hiç bu kadar mutsuz olmadiniz.
O halde siz,
FENA HALDE ASIKSINIZ.
O halde sizin,
Özlemleriniz dayanilmaz,
Kavusmalariniz deprem gibi,
Sevismeleriniz çilgincadir.
* * *
Sizi çok sevdiginden eminsiniz,
Bu sevgi içinizi isitiyor.
Öyle huzurlusunuz ki...
Ona güveniyorsunuz.
O ayni zamanda en iyi arkadasiniz.
Her seyi paylasiyorsunuz.
Acilari, dertleri, zor günleri...
Onsuz bir hayat düsünemiyorsunuz.
Kendinizi en rahat hissettiginiz yer onun yani.
Artik konusmadan gözlerinizle anlasabiliyorsunuz.
Her konuda fikir birligi içerisindesiniz.
Tartismaniz gerekmiyor,
Küsmeniz de.
O halde,
Coskulu barismalariniz da yoktur sizin,
Sevismeleriniz de halim selimdir,
Öylesine, siradan.
O halde,
Hazir olun.
YAKINDA ASIK OLACAKSINIZ.
Baska birine.<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /></TD></TR></T></TABLE>