25.05.2013 Skor tabelası kaybettiniz diyordu, ama yalandı bu. Biz kazanmıştık... 
İlk maçıma babamın elinden tutarak gitmiştim. Formamı, biletimi, atkımı o almış, arabaya bindirmiş, elimden tutmuş ve maça götürmüştü. Hayatımın en önemli günlerinden biriydi. Aradan 10 seneden fazla zaman geçti. Bu kez ben babamın elinden tuttum. Bu kez bilet, atkı evlattandı… Bu kez ben onu arabaya bindirdim, bu kez ben onu maça götürdüm. Hayatımın en önemli 24 saatinden biriydi… Dönüş  yolunda gözlerimin dolu dolu olduğunu çaktırmamaya çalışarak yaslandım omzuna. Skor tabelası kaybettiniz diyordu, ama yalandı bu. Biz kazanmıştık…
Sadece kaybedenler ağlamazdı… 
Ömrüm olursa çocuklarıma, torunlarıma anlatacağım bir 24 saatim daha var artık… Fanatik, belki de yarı deli kabul edecekleri anneleri, nineleri onları uyuturken masal yerine bugünleri anlatacak. 
Sene 2013… Trabzonspor kupa finalinde soyguncuyla karşılaşıyor. Babamla Ankara’ya gitmeye karar verdik. Sabah 06:00’da uyandık ve başladı tam 24 saatlik seyahatimiz. Marşlarla, şarkılarla, alkışlarla, şakalarla, kahkahalarla kat ettik kilometreleri. Polisin muamelesi bile sıkamadı canımızı. Kendisi de polis olan babam bile isyan ediyordu meslektaşlarına… 
Belki çoğumuz içten içe kupayı alamayacağını biliyordu ama biz zaten kupasız şampiyonluğu da tatmıştık. Ne olursa olsun, kazanan biz olacaktık… 
20 senedir deplasmana gitmemişti babam. Arabada ara ara coştu çocuklar gibi. Bazen sustu, yolu izledi, konuşmadı… Bilmiyorum ne düşünüyordu. Ama biliyorum ki mutluydu… 
Ankara’da onlarca kardeşimi gördüm. Koca parkta yeşilden çok bordo mavi vardı. Çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek binlerce kişi dakikaları sayıyordu. Kayserililer, Ankaralılar vardı aramızda. Koca bir aileydik orada…
Nihayet tribüne girme zamanı geldi çattı. Yaklaşık 10 bin kişi, doldurduk statta bize ayrılan kısmı. O zamana kadar tanık olduğum en iyi tribündü. İçimiz öyle doluydu ki… Belki de çoğumuz sırf bunun için yüzlerce kilometreyi aşıp gelmiştik. Sırf orada olmak, içimizi boşaltmak, sesimizin yettiği kadar bağırmak, gücümüzün yettiği kadar sıkmak istiyorduk yumruklarımızı. İçimizde öldürülmüş adamlar, öldürülmüş kadınlar vardı. İçimizde katledilmiş insanlar vardı ve katilleri sahadaydı. Dirildiler birer birer ve çığlıklarla, tezahüratlarla, isyanlarla kalktılar ayağa. Skor tabelası kaybettiniz dedi… Ama dedim ya, kazanmıştık biz oysa… 
Kazananlar da ağlardı… 
“Sen şampiyon olmasan da…” diyorduk tek bir ağız. Dakikalarca… “Seviyoruz işte, var mı diyeceğin” diye kafa tutuyorduk… Sevdik ulan işte, oldu bir kere… Var mıydı ötesi… Seviyoruz ölümüne… Skora göre kazansan ne, kaybetsen ne? 
Sevmek ve kaybetmek yan yana durabilir mi ki… 
Ağladık hepimiz o gece. Çoğumuz içten içe… 51 yaşında, babam gibi sevdiğim Şenol abim ağladı. Ben onu gördüm, daha çok ağladım içime… 19 yaşındaki güzel kardeşim Adil ağladı, ben onu duydum, daha çok ağladım içime… Ellerinden, alınlarından öpesim geldi. Sıkı sıkı sarılmak istedim hepsine…
Biz ruhumuzu, kendimizi, birbirimizi kazanmıştık. Kazananlar da ağlardı çocuklar, inan olsun ağlardı… 
Bir ara oturdum tribünde yerime. Herkes ayaktaydı. Maçın bitimine 10 dakika ya vardı ya yoktu. Birkaç dakika oturdum. Bir film karesinde gibiydim. Bedenim oradaydı, söylenenleri duyuyor, havayı tenimde hissediyor, başımdaki korkunç ağrıyı duyumsuyordum. Ama soyutlanmıştım sanki birkaç dakikalığına. 10 bin kişi, bir arada, iki renk uğruna, tek ses olmuştu. Senelerdir uğradıkları haksızlıklar en sakin olanında bile küfürlerle çıkıyordu dışarıya. Yapabileceğimiz çok az şey vardı zira. Çaresizlikti bunun adı olsa olsa. Dedim ya, içimizde öldürülmüş insanlar vardı. Onları yaşatamamıştık, çaresizlik hissi en ağır küfürlere dönüşmüştü. Bir dakika önce elinde ne varsa sahaya atanları sakinleştirmeye çalışan biri, bir dakika sonra sabrının sınırını aşmış olacak ki insanların adeta üstünden atlayarak futbolcusunu itip kakan oyuncuya doğru koşmaya başlıyordu. Yüreğimizde biriken isyan bağımsızlığını ilan ediyordu… Bu insanlar çok daha fazlasını hak ediyordu…
Bembeyaz formalarla doluydu tribün. Birinin sırtında Tertemiz 82 yazıyordu, diğerinde 61 Temiz. Birinde Paraya Karşı Emeğin Savaşı, diğerinde Emek 61… 
Siz sırtında Emek yazan başka bir taraftar gördünüz mü hiç? 
Bıktım nutuklar atmaktan aslında. Aynı şeyleri anlatmaktan. Kendimi tekrarlamaktan. Ama ne kadar tekrar etsem de sönmüyor içimdeki ateş. Daha çok bağırmak istiyorum. Sesimi, gücümü kaybedene kadar haykırmak istiyorum.
Nietzsche boşa dememişti “Eğer kimse sizi dinlemiyorsa, bağırmak en doğal şeydir” diye… 
“Hırsızlık yapmadık biz. Kimsenin köpeği olmadık. Sistem fahişelerine eyvallah etmedik. Sevinmek için sevmedik. Canın sağ olsun Trabzonspor, helali hoş olsun” diyebildim maç bitiminde sadece… Boğazımda düğümler. Gözlerimde akmasını engellemeye çalıştığım yaşlar. Hemen yanımdan bir genç kız geçti. Hüngür hüngür ağlıyordu. Bir adam formasını çıkarmış, çıplak bedeniyle bir kenara çökmüştü. Babam sigarasını yakmıştı. Bir diğeri sövüyordu olan bitene. Öbürleri polis terörüne maruz kalıyor, kendi güvenliğini sağlaması gerekenlerden hayvan muamelesi görüyordu adeta. İkinci sınıf insandık, devlet bizden intikam alıyordu. Bu ülkenin kurumları sırf Trabzonsporlu olduğumuz için üvey evlat kabul etmişti bizi, yok sayıyordu haklarımızı, varlığımızı. Öteleniyorduk yine. Şaşırmamış, ama alışmamıştık da. Kale arkasındaki cesur yürekler gibi, bertaraf edecektik hepsini… Bir gün muhakkak… 
İçimizde insanlar öldürüldü 96’da… İçimizde insanlar öldürüldü 2005’te… İçimizde insanlar öldürüldü 2011’de… İçimizde insanlar öldürüldü 2013’te… 
Öldük yollarda… 2 can düşürdük bu kez asfalta… 23 yaşında… Öldürüldük.
Bize reva görülenlere bir ad koymak istiyorum şimdi. 
Çok şey geliyor dilime, ama söyleyemiyorum. 
Ar ediyorum… 
Sevmekten başka hiçbir günahı olmayan,
hor görülen,
hak ettiklerini alamayan, 
devlet eliyle gasp edilen, 
öldürülen bu insanlara yapılanlar orospu çocukluğudur demek istiyorum. 
Demiyorum! 
Ben bu takımı, bu insanları, bu renkleri çok seviyorum… 
Ne yaparsa yapsınlar, vazgeçmeyeceğim… 
Trabzonsporlu olmanın gururunu kimseye teslim etmeyeceğim… 
Allah şahidimdir ki bu mücadeleyi terk etmeyeceğim…