17.12.2013 Trabzonspor maçı belki kazanamadı ancak önceki haftalara göre oynadığı pozitif oyunla taraftarına gelecek için az da olsa ümit verdi...
Maç öncesinde yayıncı kuruluşa röportaj veren Kadir Keleş “İç sahada başarılı bir performansımız var, hiç mağlup olmadık, inşallah ilk devreyi mağlup olmadan bitiririz” gibi bir açıklama yaptı. İç sahadaki 7 maçında yalnızca 1 beraberlik alıp toplamda 2 gol yemiş bir takımın oyuncusu için fazla karamsar bir açıklama değil mi? “Son 2 maçı da kazanmak istiyoruz” yerine “Mağlup olmadan bitirmek istiyoruz” cümlesini tercih etmesi bir özgüven eksikliğinin işareti olabilir mi? 
Maça geçersek, Kadir’in röportajındaki karamsarlığın aksine çok pozitif başladı Trabzonspor. Lazio maçı sonrası yorgunluk başgöstermeden işi ilk yarıda bitirmek istiyor gibiydi futbolcular. İlk 15 dakika Olcan’ın denemeleri ve Frey’in kurtarışlarıyla geçti. 
Trabzonspor rüzgarının kesilmeye başladığı anlarda gelen Bursa golü maça iyi başlayıp istediğini alamayan Trabzonspor’un hem moralini hem de sinirlerini bozdu. Bu periyotta futbolu bırakıp hakemle oynamayı tercih eden birçok oyuncu vardı –ki hakemin maç içindeki hatalarından bahsedecek olursak en büyüğü Bamba’ya göster(e)mediği kırmızı karttı. O pozisyonun ardından Bamba Halis Özkahya’nın rüyasına girmiş bile olabilir. 
“İlk yarı 0-1 bitecek” derken Bosingwa’nın “pis” ortasına Olcan’ın dokunuşuyla skor 1-1’e geldi ve Olcan defalarca duran maçı yalnızca 1 dakika uzatan hakeme “Bize bu da yeter” dedi. Bu golün ardından muhtemelen çoğu kişi “2. yarıda Trabzonspor kazanır” diye düşündü. Nitekim 2. yarıya da ilk yarıda olduğu gibi istekli başladı ve maçın belki de kırılma anında Yusuf direğe, akabinde Aykut Frey’e takıldı. Bursa’nın 2. golünden sonra oyundan iyice düşen ve sezon başından beri yaşadığı kondüsyon sıkıntısı bu maçta da gün yüzüne çıkan Trabzonspor ilk gol benzeri bir golle son dakikada da olsa iç sahadaki yenilmezliğini korudu.
Sonuç Trabzonspor açısından şu anlamda sinir bozucu oldu rakip her ne kadar deplasmanlarda başarıl ıbir performans gösterse de forveti olmayan ve gol yollarında çok zorlanan bir takım. Buna karşın Trabzonspor düne kadar sahasında 7 maçta yalnızca 2 gol yemişti. Futbolcun cilvesi dün Bursaspor’un kaleyi bulan 3 şutundan 1’i gol oldu, diğer gol zaten Henrique’den geldi ve Onur’un neredeyse yere yatmadan bitirdiği maçta kalesinde 7 maçta gördüğü kadar gol gördü Trabzonspor. 
Trabzonspor sezon başından beri ilk kez rakibinden fazla topa sahip oldu. Bunda hiç kuşkusuz Colman’ın büyük etkisi var. İlk yarıda Musa Çağıran’ın markajına rağmen Trabzonspor ataklarını yönlendiren isim Colman’dı. Ön tarafta topun kaybedildiği anlarda Yusuf ve Olcanla birlikte yaptığı şok preslerle birçok pozisyonda topun Trabzonspor’da kalmasını sağladı. Colman’ın sorumluluk alması bu açıdan önemli.
Trabzonspor için olumlu manada fark yaratan diğer bir durum forvet arkasında oynayan 3 ismin de (Yusuf-Colman-Malouda) ceza sahasına girip pozisyon kovalayan adamlar olmaları. Bu durum 4-2-3-1 taktiğinin olmazsa olmazı. (Buradaki tek sıkıntı Olcan’ın sağ ayağını sadece adım atmak amacıyla kullanabilmesi) Bu üçlünün arkasında Colman gibi dikine oynayan bir oyuncu da olunca ortaya genel itibariyle pozitif bir görüntü çıkması kaçınılmaz oluyor. Trabzonspor’un ofansif anlamdaki 2 eksiği Colman’ın partnerlerinin hücuma hiç katkı vermemesi ve Henrique’nin iyi bir sezon geçirmesine rağmen takımı ileriye taşıyan, topu rakip sahada yeterince tutabilen bir oyuncu olmaması. 
Trabzonspor maç içinde kondüsyonu elverdiğince pozitif bir oyun sergilerken günü kötü ismi Malouda oldu. Ailesi Trabzon’da değil diye biliyorum ancak önceki gece beşik sallamış gibi bir hali vardı. Malouda’ya bu haliyle 90 dakika sabretmenin yolu sanırım İncil okumaktan geçiyor. Sonuçta MRA oyuncuları bizden daha iyi anlıyor. MRA demişken Gaziantep deplasmanındaki gibi forveti 2’ye çıkartmak yerine Henrique’yi oyundan almasını yadırgadım, tıpkı Malouda dururken Yusuf’u oyundan almasını yadırgadığım gibi. 
Trabzonspor maçı belki kazanamadı ancak önceki haftalara göre oynadığı pozitif oyunla taraftarına gelecek için az da olsa ümit verdi diye düşünüyorum. Bazı mevkilerde ciddi şekilde alternatif eksikliği var. Takım sezon başından beri 28 resmi maç oynadı ve yük büyük ölçüde 13-14 kişinin omuzlarındaydı. Sezona kondüsyonersiz başlanılması da cabası. Tüm bunlara karşın Avrupa’daki başarının sağladığı krediyle yola devam ediliyor. Juventus eşleşmesi sonrası o krediye de artık çok fazla güvenmemek ve devre arası planlamasını çok iyi yapmak gerekiyor. Zira Avrupa’daki başarının ve toplanan puanların bir anlamı olabilmesi için ligi de gelecek sene Avrupa’da oynamaya hak kazanacak bir dereceyle bitirmek gerekiyor.