Hava parçalı bulutlu… Isı 27 derece civarında. Fenerbahçe
Stadı’nın zemini çim, futbol için elverişli… Karşılaşmayı Galatasaray
Kulübü Başkanı Ali Tanrıyar, Trabzonspor Başkanı Mehmet Ali Yılmaz,
Fenerbahçe Kulübü eski başkanlarından Faruk Ilgaz da izledi… Maçın orta
hakemi Yücedağ, B. Hasan ile Zoronaviç’i kırmızı kart ile oyundan ihraç
ederken, Kadir, Serdar, Bünyamin’e sarı kart gösterdi… Jübile ile aktif
futbol yaşantısını noktalayan Şenol Güneş, Fenerbahçe Stadı’na
helikopter ile indi… Takımının kalesini 9 dakika kadar koruduktan sonra,
fileleri öptü, kaptanlık bandını Turgay’a, forması ile eldivenlerini
ise Alper’e giydirerek, alkışlar arasında seyircileri bir kez daha
selamlayarak, stattan geldiği gibi helikopterle ayrıldı… Beşiktaş ile
Trabzonspor karşılaşmasını ise 22 bin 175 biletli izleyici gişelere 42
milyon 1.000 lira hasılat bırakarak seyretti…
Şenol tam kıvamında “artık yeter” dedi…
Trabzonspor’un 20. kuruluş yıldönümünden bir gün önce, birinci ligde
kazanılan kupaların tamamında kurtarıcı ellerinin izi olan Şenol Güneş
profesyonel futbol yaşantısına böyle son vermişti. 2 Ağustos 1987 gününe
ait gazetenin maç yazısında söylediği gibi, Şenol Güneş tam kıvamında,
artık yeter, demişti. O günden bugüne 25 seneden fazla zaman geçti.
Şenol Güneş 27 Ocak 2013’te, bu kez teknik direktör olarak Trabzonspor’a
bir kere daha veda etti. Üzüntümün sınırlarını ifade etmeye sözcükler
yetmiyor.
İki senedir yorgunluğunu, yıpranmışlığını defalarca dile getiren Şenol Güneş nihayet köşesine çekildiğini açıkladı.
“Trabzonspor bundan sonra daha iyi olacak” diyerek ayrıldı. Aradan bir saat geçmeden istifasının kabul edildiği haberi geldi. Zaten Şenol hoca da mikrofonlara,
“Ben görüştüm, onlar için bir sorun yok” diyordu. Selef ayrılmadan, halef hazır edilmişti belli ki.
Trabzon’da Güneş battı. Ardında kimilerini sevindiren, kimilerini ise
ağlatan bir manzara bıraktı. Bizim payımıza düşen gözyaşlarıydı.
Bir Beşiktaş maçıyla futbola veda etmişti Şenol Güneş. Seneler sonra
yine bir Beşiktaş maçından sonra taraftarların baskısı üzerine
istifasını vermiş, ancak yönetim kurulunun ısrarıyla kongreye kadar
görevde kalmayı kabul etmişti. Buruk Şenol Güneş Aston Villa maçından
sonra,
“Beni hiç tanıyamadılar, hiç anlamadılar. Trabzon sevgimi kötüye kullanıp, beni aptal yerine koydular”
diye isyan ediyor, kırgın bir şekilde ayrıldığını ifade ediyordu.
Güneş, görevi boyunca yalnız adamı oynadığını söylüyor ve anlatıyordu:
“Görev sürem içinde çoğu zaman olumsuz şartlara tek başıma göğüs
germek zorunda kaldım. Paragöz bir insan olarak tanıtılmaya çalışıldım.
Ancak temmuz ayından beri bir kuruş maaş almadığım gibi cebimden de para
harcadım. Futbolculuk ve antrenörlük hayatımda kimseyi kullanmadım.
Ekonomik olarak bir ihtirasım yok. Daha fazla kazanabilirdim ama
Trabzonspor sevgisi ağır bastığı için burada kalarak görevi kabul ettim.
Artık varlığımın Trabzonspor’a zarar vermesini istemiyorum. Kamuoyu
isterse hemen şehri terk etmeye bile hazırım. Belki şu aşamada görevi
bırakmam Trabzonspor için büyük bir talihsizlik olacak, ama bu ortamı
ben yaratmadım. Bana ihtiyaçları olursa, benim şartlarım da uygun
gelirse ileride yine Trabzonspor’a dönebilirim. Ancak dönüşüm
profesyonelce olur ve amatör ruhum bana kalır”
Şenol hoca dediğini yaptı… Ona ihtiyaç duyulduğunda, yine koşarak
takımın başına geçti. Ama ayrılışları aynı burukluk içinde, aynı
ithamlarla, aynı “yalnızlıkla” gerçekleşti. Ancak tek bir sözünü
tutmamıştı Şenol Güneş, amatör ruhunu kendine saklayamamıştı… Belki
biraz törpülemişti, ama bütünüyle etkisinden kurtulamamıştı. Geçen
sezona rağmen bu yıl devam etmeye karar vermesi, ihtimal ki bundandı…
O günden bugüne ne kadar az şey değişmiş. Ayrılıklar nasıl da birbirine benzermiş…
Teknik direktör olarak üç şampiyonluğu elinden çalınmış bir adama veda
ettik bugün. Türkiye’nin hiç yaşamadığı, hiç tatmadığı zaferleri alçak
bir “tesadüf” sözüyle geçiştirilen adama veda ettik. Kazandığı
şampiyonlukları şikeyle elinden alınınca, kaybettiği puanlar yüzüne
çarpılan bir adama veda ettik. Giydiği ceket, saçını tarama şekli, saha
kenarındaki sevinçleri kirli dudaklar arasında hakarete evrilen, bizden
bir adama veda ettik. Doğrularıyla, yanlışlarıyla, Trabzonspor’un
yetiştirdiği en büyük futbol adamlarından birine, bence en iyisine veda
ettik. Biz bugün, koca bir adamın çocukça sevinçlerinden vazgeçtik.
Güneş gökyüzünü terk ederken, başka şehirlerde adına Türk futbolu
dediğimiz balçık çarkındaki mide bulandıran sineklerin krallığı hüküm
sürmeye devam ediyordu. Kazandığı şampiyonluk bir başkasının “başarı”
hanesinde yazılı olan Şenol Güneş, emeğini çalanların hükümranlığı en
güçlü haliyle sürerken, benden bu kadar, diyordu.
Tüm başarıları da öyle değil miydi zaten?
Bin küsur dakika gol yemediğinde takım, Türkiye’yi dünya üçüncüsü
yaptığında eski hoca, Trabzonspor’u şampiyon yaptığında ise rakip teknik
direktörün defterine kaydedilmiş başarılar silsilesi onunki.
Başkalarının gölgesi diye yansıtılmış, sureti yok sayılmış bir adam.
Zaferleri değersizleştirilmiş, mücadelesi küçümsenmiş, hanesine bir
yerine hep yarım yazılmış bir adam. Adı Şenol Güneş.
Beni hiç tanıyamadılar, hiç anlamadılar.
Değeri sonradan anlaşılan yazarlara benziyor onun hikâyesi. Bundan beş
para etmez denilen eserlerin yüz milyonlarca kişinin kütüphanesinde
başköşede durması gibi belki. Bugün “Ne dediğini anlamıyorum”
densizliğindekilerin unutulduğu bir gelecekte, yaptıkları, söyledikleri
ve temsil ettikleriyle futbolseverlerin saygıyla yâd edeceği bir adamın
vedasını izledik.
Tarih elbet bunu da yazar hocam… Biz seni çok sevdik… Bize
Trabzonspor’u sevdirdiğin için sevdik. Bize Trabzonspor’u yaşattığın
için sevdik.
Öyle başkanları, yöneticileri, “camianın ileri gelenlerini” sever gibi
değil. İçinde hiçbir yavşakça çıkar yeşertmeden, dümdüz, sen olduğun
için sevdik. Hatalarınla da sevdik. Günahlarınla da. Bil ve bizim
varlığımızı da azımsama…
“İkinci ligde Trabzonspor forması altında çetin sınavlar
veriyorduk. Gaziantepspor ile oynadığımız hayli iddialı bir maçta, eski
Fenerbahçeli, o zaman Gaziantepspor’un büyük ümidi Abdullah ile karşı
karşıya kaldım. Ayaklarına atladım. Aynı anda dişlerim çatır çutur
kırıldı. Trabzon’a döndük. Bir iki gün sonra haydi Ankara’ya gidiyoruz
dediler. Beni tedaviye götürecekler sandım. Ankara’dan sonra otobüse
bindirdiler, Afyon’un yolunu tuttuk. İçimden herhalde dişlerimi orada
yaptıracaklar diye düşünüyordum. Afyon’a geldik. Hadi dediler, soyun.
Sahaya çıkacaksın. Utancımdan kimseye benim dişler diyemedim. Çıktım,
oynadım.”
Birileri Şenol hocanın dişlerini kırdı 2011’de, “çatır çutur.” O yine
utancından “benim dişler…” diyemedi, devam etti yoluna. Çıktı. Oynadı.
Kaybetti. Ve gitti.
Bu hikâye de böyle bitti…
Gamze Bal
gbal@bordomavi.net