Samimi söylüyorum ki, Alex’in fenerden ayrılışı benim için ekstra hiçbir anlam
ifade etmiyor. Malum sezonda o maçların nasıl kazanıldığını gayet iyi bilen ve
buna rağmen televizyona çıktığında “bu konuda konuşmak istemiyorum, beni de
içeri alabilirler” diyen Alex’in ayrılışının bizim davamız ile uzaktan yakından
bir ilişkisi olmadığını düşünüyorum. Oysa o senenin sonunda mesela futbolu
bıraksaydı, hem de hiçbir açıklama yapmadan, onun değil Yoğurtçu Parkı’nda,
Boztepe’de heykeli dikilse karşı çıkmazdım.
Sahada kazanılmayan o
şampiyonluğu hazmettiği müddetçe benim için efsanevi bir değer taşımayacak.
Çok iyi bir futbolcu, çok faydalı bir takımdaş… Bu konularda çoğu
fenerliyle hemfikirim ancak ahlak timsali değildir. Tolga Zengin BMN Ödül
Töreni’nde arkadaşlarımıza “ben hayatımdaki ilk şampiyonluğu sahada
kutlayamadım. Ne olacak benim emeklerim” dediğinde boğazım düğümlenir benim. Ya
da Eskişehir maçı sonrası kalp krizi geçiren renktaşım aklıma
geldikçe.
Bu yazı da aslında Alex ile ilgili değildir. Anafikir şudur:
Türkiye’de futbolu yönettiğini iddia edenler, babasının malı gibi oynarlar
kulüplerle. Mesela Kasımpaşa.
Armasındaki Ay-Yıldız’ı
vatanseverliklerinden sebep, özel meclis kararıyla taşımasına izin verilmiş,
özel bir kulüptür. Oysa şimdilerde başbakana yaranmak için bir işadamının
oyuncağı olmuştur. Rüyalarında göremeyecekleri başarılara yaklaştıkları dönemde
hocasının görevine son vermiştir. Aynı hoca, Eskişehirspor gibi “sözüm ona”
camia olan bir takımda Sergen’e yem olmuş, Sergen’in kaprislerine prim vermediği
için kovulmuştur.
Metin Diyadin’in başına gelenler, hatta belki de daha
ağırı Hüsnü Özkara’ya yapılmıştır. Elazığspor’da şampiyonluk maçlarına çıkarken
görevi ondan alınmış ve altın tepsi içinde şikeci ve satıcı olduğu 16. Ağır Ceza
Mahkemesi kararıyla sabit Bülent Uygun’a verilmiştir.
Oysa şikeye karışan
oyuncular birer ikişer takımlara yerleştirilmiştir. Bir sahipsiz kalan İbrahim
Akın olmuştur zira o itirafçıdır. Suçu çok ağırdır (katkısı için
@ihtimenaliS’e teşekkürler).
Şike çetesi sadece bir sezonu
şampiyon kapamak için yapmıyor bunca operasyonu. Ligin istediği seyirde gitmesi
için adamlarını kolluyor ve kendilerine fayda sağlayacak takımlara
yerleştiriyor. O adamlara ihtiyaç olduğunda bir ıslıkla onlardan tekmil
alıveriyor. Hocalar da benzeri bir merkezi yerleştirmeye tabi. İhtiyaç anında
camı kırıyorsunuz.
Sivasspor’un ikinci ligde oynarken fenerium marka
forma giymesini tuhaf karşılayan oldu mu? Peki telefon kayıtlarında aziz
yıldırım’ın ahlaksızlıkta yarıştığı manevi oğlu Sinan Engin ile yaptığı
görüşmelerden sonra TV kanalları bu adamı aforoz etti mi? Peki aziz yıldırım
Göksel Gümüşdağ’a sen sana sorulmasını istediğin soruları hazırla ben onları
sordurturum dediği Hürriyet Gazetesi ve Mehmet Aslan’a en ufak bir “ayıp be”
dendi mi, kınama oldu mu?
Rıdvan Dilmen, kendini bu davaya adadığında ve
büyük laflar söyleyip altında kaldığında işsiz mi kaldı? NTV Spor’daki rezaletin
ardından futbolun tek yayıncısı ona astronomik meblağlar teklif etmedi
mi?
Trabzonspor’un açıklamaları mı, yoksa meslek içindeki ahlaksızların
yaptığı davranışlar mı daha çok zarar veriyor spor gazeteciliğine?
Şike
dosyalarında bu çetenin içinde değil, aziz’in yanında ve merkezinde bulunan
Göksel Gümüşdağ siyasi yoldan aklanmadı mı?
Neymiş? Alex gitmiş. Kusura
bakmayın ama düşmanımın düşmanı benim dostum değildir. Adaletten yana olanlardır
benim dostum. O adalet Trabzonspor’a ceza verecek olsa da.
Bizler “vur,
kır, parçala, bu maçı kazan” sözüne eleştiri getirirken sistem değişti. Şimdi
“Çal, çırp, arakla, bu maçı kazan” çıktı karşımıza. Zaten meyvası en okumuşunun
bile cehaletini gördüğümüz bu süreç olan Türk Futbolu’nda bir gün de hayırlı bir
iş yapılmıyor ki. Dün kötü dediğimizi, bugün mumla arar oluyoruz.
Bu dava
gerektiği şekilde sonuçlanmadan kapanmayacak. Gerekirse altına sadece
yöneticileri ve futbolcuları değil, spor yazarlarını, gazeteleri, siyasileri de
alarak çökecek bu pislik düzeni. Ve o pislik çöktükten sonra göreceksiniz
Türkiye, Avrupa şampiyonları çıkarmaya başlayacak.
Yeter ki, Anadolu
Takımları, onları sahiplenen ve sadece kendi takımına gönül verenler tarafından
yönetilsin.
Yeter ki TFF kurulları İstanbul Takımları’ndan TAM BAĞIMSIZ
oluşturulsun.
Yeter ki, yayın gelirleri bu ligin kalite seviyesine göre
DÜŞÜRÜLSÜN.
Yeter ki, siyasi imkanları seferber eden, rant peşindeki
belediye takımları bu liglerden temizlensin.
Yeter ki, altyapılarda
çocuklara topa vurmayı öğretmek kadar, akıllı olmayı da öğretsinler. Çalınmış 3
puanın hak edilmiş mağlubiyetten daha kıymetli olmadığını öğretsinler.
Yeter ki, futbolcular rakiplerinin mamalanması gerektiğini
bilmesinler.
Yeter ki, şov amaçlı transfer manyaklığına dur densin, kota
konsun ve futbol özündeki gibi renk aşkına dayalı hale bir adım daha
yaklaşsın.
Yeter ki, TFF özerk olup da en ufak icraatları bile yapamadan
devletin kucağına düşmesin.
Yeter ki, gelişmiş ülkelerdeki bilince sahip
taraftarların sayısı artsın ve bu tür, yoldan çıkanlara herkes ve her kurumdan
önce kamuoyu tepki versin.
Yeter ki, taraftarlık bir rant kapısı olmasın.
Yeter ki, kulüpler de taraftarlarını çapulcu ve/veya müşteri olarak
görmesin.
Yeter ki, futbolu yetişkinler, yetkinliği olanlar yönetsin.
Türkiye’de futbol değil, spor ruhu gitmiş… Ses yok…
Ama Alex
gitmiş.
fener’de “
adam”a dayalı sisteme
son veriyorlarmış.
Bünyeye uymuyor tabi.
Yaygara da
ondan!
Tunga Liman
tliman@bordomavi.net