Hocaya güvenim ve desteğim tam. Bunun asıl nedeni, artık futbolcuya dayalı bir takım istemeyişimdir. 
Aşağıdaki adreslerime yazarsan karşılıklı dertleşme imkanı bulabiliriz. Buradan sana zaman zaman yazacağım. Cevabını bekliyorum. Bu kasvetli ortamı dağıtmak, biraz nostalji ve biz aslında kimizi anlatmak için Liverpool maçı anılarımı, aktarmak istedim.
Liverpool 1976 Maçı Trabzonspor 1 – Liverpool 0
20.Ekim.!976'da sahadaydım, 14 yaşının saflığı, her şeyi görmeye çalışan us tazeliği ile oradaydım. Hatıralarımın bir kısmı kayalara kazınmış, bir kısmı da sulara yazılmış gibi. Önemli olanların hatırlananlar olduğu gerçeğinden hareketle, o günü anlatmak istiyorum.
Eskiden Şampiyonlar Ligi yoktu Biz, Türkiye'yi Şampiyon Kulüplerde temsil ediyorduk. İlk turda Izlanda şampiyonu Akrenası 3-1 ve 3-2'lik skorlarla eledikten sonra. Karşımıza Liverpool takımı çıktı. O dönemlerde Avrupa şampiyonluklarını üst üste kazanan Liverpool. Bu günün B. Münih, Barcelona, Real Madrid gibi takımlarından biriydi. O dönemde takımlar arasında bu kadar yakınlaşma değil aksine uçurumlar vardı. Milli takımımızın, 8-0'ları aldığı dönemlerdi. 1-0 yenilgilere şerefli mağlubiyet, 0-0'larda panterler yarattığımız dönemlerdi. O tarihin en büyük takımıydı Liverpool.
Kura Trabzon'da günlerce konuşuldu. Gazeteler sürekli yazıyordu. Öyle ya dünyanın en ünlü –dönemin moda deyimi ile, şöhretli- takımı ile eşleşmiştik. Beatles'in şehriydi ve ”You'll never walk alone: Asla yalnız yürümeyeceksin” şarkısı ile ünlü tribünleri vardı.
İlk turdaki rakiplerine beş atmışlar, Bir önceki kupada Avrupa şampiyonu olmuşlar. Mesela bir Kevin Keegan'ları varmış ki, ben diyeyim heyhula sen de acenayip bişe –aslında pek de haksız sayılmazdı gazeteler bugün Messi, daha önce Platini, Maradona neyse o dönemde de Keegan o idi– bir yedekleri varmış, David Fairclough, süper yedek diyorlardı, takıma bile giremiyordu ama, transfer bedeli bizim takımın tümüne denk geliyordu. İngiltere ligi şampiyonu, hani şu bizim milli takımın, tarihi maçlar oynadığı İngiltere. 
İstanbul basını, her zamanki fair ruhlarıyla, içten içe yedi mi yeseler? iyi olur, sekiz mi yeseler? daha şanfintirik olur ön tahminlerinde bulunurken dışarıya ve bize şirin görünme adına, yenersiniz canım ama Keagan'ın fiyatı da üç Trabzonspor eder, Liverpool'da Trabzon'un on misli pahalı gibi cümleler kuruyorlardı.
Sonunda Liverpool FC., maçtan bir gün önce Trabzon'a geldi. Konaklamak için, Özgür Otel'de istirahate çekildiler. Teneke Bayramı etkinliklerimize denk gelen geceymiş. Şarkılar, türküler, sloganlar, tenekeler elimizde, sabaha kadar eğlendik. Ne yapacaktık, Liverpool geldi diye geleneksel teneke bayramımızı kutlamayacak mıydık? Otel civarında kutlamasak olabilirdi ama özür dileriz, düşünemedik o gün.
Sabaha doğru gidip yattık biraz dinlenip maça hazır olmamız gerekiyordu. Avni Aker, erkenden dolacağı için bir kaç saatlik uykuyla yollara döküldük. Ben maça amcamla gittim, babamın yanında rahat rahat sevgi sunumu yapamıyordum. Biletler, kuyruklar bin bir eziyet stada girdik.
Köfte ekmek kokuları, ha yağdı ha yağacak yağmur, fırtına öncesi bir sessizlik. Havada kesif bir tedirginlik vardı. Açık tribünde, buz gibi betona oturduk, tahtalar kapalının ayrıcalığıydı. Betona otururdun, kimisi minder kimisi mukavva kimisi gazete kağıdı getirip sererdi. O yıllardan öyle antrenmanlıyız ki, annem soğuğa oturma dese de, nereye oturursam oturayım motor sağlam kalır, bozulmaz yani, şerbetliyiz bir şekil.
Bağırış, kıyamet şehirde o kadar kaynana zırıltısı olduğunu bilmezdim, bisiklet, motor, satıcı arabası kornası klakson, zil, çıngırak ne varsa Avni Aker'deydi bazıları araba kornalarını söküp getirmişler deniyordu. Adam takasındaki gavaraları getirmiş birbirine vuruyordu. Davul, zurna, siren kıyamet gibiydi. Maçtan sonra bir kaç gün kafamın içi sallandı, kulaklarım uğuldadı, sesim mi? Hiç sorma. 
Sadece benim değil, Trabzon'un o zamana kadar ve sonra, çok konuşmaya çalıştığı ama sesinin çıkamadığı bir dönem daha olmamıştır. Hepimiz, ümüğü sıkılmış horozlar gibi sessiz, gururlu ama hala çok konuşuyorduk. 
Maça bir saat kala ayağa kalktık, oturunca sığamıyorduk, o kadar adam stada nasıl girdi bilmiyorum ama ayakta bile sımsıkı doluydu Avni Aker.
Yaklaşık yarım saat sonra, Liverpool takımı atmosferi solumak, biraz ısınmak amaçlı sahaya çıktı. Orta saha çizgisi ile ceza sahası çizgisi arası 40 metre civarına dizildiler ve kaleye şut atmaya başladılar. O kalecileri Clemence nasıl dev gibi bir adam, o adamlar nasıl gavura vurur gibi vuruyorlar topa, hepsi mi vurur arkadaş, rahatça geliyor topa bir koyuyor füze yani, garip bir hal.
Hepimiz gürültü yapıyorduk ama yan gözle de onlara bakıyorduk. Süper yedekleri Fairclough, bir şut çekti yani abicim, top sanki direkte patladı, kale direği zangır zangır titredi. Bütün stat titredik sanki hafifçe sesimiz kesildi o an. Sonra yine başladık biz konuşmayı dehşetli seven insanlar olarak, konuşmadan durabilemeyiz biliyorsunuz. 
Neyse, soyunma odasına döndüler.
Maç saati geldiğinde önce Liverpool çıktı. Isınmaya başladı, sonra Trabzonspor çıkış kapısında göründü. Uğultu, alkış kıyamet,bütün sirenler kornalar aynı anda çıldırıyordu, ama ortada ilginç bir durum vardı. Necati bembeyazdı mesela Şenol'u hiç bu kadar aşırı sakin görmemiştim Kadir'in dudağı seğiriyordu ya da bana öyle geldi Ali Kemal, Liverpool'lulara ilk defa insan görmüş gibi bakıyordu Turgay'ın dudakları kıpırdayıp duruyordu, salavat mı getiriyor dua mı ediyor çözemedim Bütün takım, iki level düşük yaşam belirtisi gösteriyordu. Sadece Bekir, -tuzsuz deli Bekir- direk Keegan'a bakıyordu.
Sonradan anladık ki, takımın taktiği başka Bekir'in ki başkaydı. “Keegan kenefe gitse sende onla git, top ona gelmeden vur, ayağına alırsa indir, kaçırırsan rezil olduk demektir, demişler.” Bekir, başlama vuruşuyla Keegan'a doğru bir depar attı, görmek bile tarih. Hayır insan azcık çaktırmadan yanaşır, bodoslama ne gidiysin adama.
Maçın başında tüm sahada derin bir sessizlik vardı, hepimiz büyülenmiş gibi seyrediyorduk, çıt çıkmıyordu. Top iki takım arasında gidip geliyordu, genelde Liverpool çeviriyordu bizimkiler, arada absürd pas hataları yapıyorlardı. 
Kenar yönetimden birisi, sürekli “çık, çık” diye bağırıyordu. Şenol, arkadan “haydi arkadaşlar sakin, basıyoruz” diye bağırıyor, sesi belli belirsiz titriyor, işin kötüsü o ses bize kadar geliyordu, bir topu kornere çeldi bir topu da bloke etti. Bekir, Keegan'la ayrı bir pencere açmış, tur rehberi modunda Keegan her yeri gezmek istemiş gibi her yeri dolaşıyordu. Bir ara Bekir'e bir top geldi üç metre yakınında Hüseyin var, ona doğru baktı ve topu ona attı, Hüseyin'i tutturamadığı gibi sahayı da tutturamadı bir bakışı var "ula haburda işimiz gücümüz var, görmiymisunuz, alın topunuzu nerede oynarsanız oynayın" bakışı. Her şey insanca idi, hem de çok insanca.
İlk çeyrek saat dolarken Turgay, -sanırım John Toshac'tan- yatarak topu aldı. Sonra topu çok iyi bir uzun pasla Ali Yavuz'a aktardı o da Çaycı Ahmet'e -Ahmet Ceyhan-, Ahmet ceza sahasına bir orta attı, Hüseyin oldukça iyi yükselip kafayı vurdu ve top direği yalayarak auta çıktı. Seyirciden bir uğultu yükseldi, bu "ulan bunlar da insanmış yahu!" dedirten, bir duygu patlamasıydı.
Bence, takımımız orada rahatladı ve nihayet oynamaya başladı. O andan itibaren gürültüye başladık ve 60. dakikaya kadar bir daha susmadık. 60. dk'dan 61. dk'ya girerken Ali Kemal sağdan girdi iki kişiyi çalımladı altı pasa kadar yaklaştı, la vur, vurmuyor vursana, vurmuyor, topla kaleye girecek heyecandan kimseyi de görmüyor, hala çalım atmaya uğraşıyor, top Ali Kemal'den alınabilinemiyor. Allahtan, sol bekleri topa ayak koydu da -bu pas Ali Kemal tarafından atılmış da olabilir çok net değilim- top Necmi'nin önüne düştü, Necmi sağa çekti vuracak, kaptanları Hugs geldi, indirdi. Belli belirsiz bir düdük sesi duyuldu. 
Statta bir uğultu yükseldi konuşmaları duyuyordum “penaltı mı?”, ”Penaltı çaldı dimi?”, ”lan habu, penaltı noktasını mı gösteriyo”, ”şimdi penaltı mı atacaz biz”, ”oğlum, penaltı mı”, “yalnız penaltı çaldı galiba” ,”Allaah penaltı kesin verdi”, ”penaltı ula penaltı”... Sonra, bir sessizlik daha oldu, öyle ya penaltıyı kim atacak?
Necmi normal maçta "şu topa bir vursam" diye dolanır oralarda, baktık yan çiziyo, Necati'yi sakin biliriz o da atmıyor, A.Kemal sağ korner bayrağının dibine, girebilse girecek, Bekir, doğal olarak Keagan'la takılıyor, Kadir atar -mekanı cennet olsun- ama oda oralı değil. Hakem bekliyor, top penaltıda ortada penaltıcı yok. Penaltıyı atamayacağız bu gidişle. Ahmet Suat'a baktılar o da kurbanı seçti, "hadi kaptan" dedi Dozer, namı diğer Takoz Cemil (Allah rahmet eylesin, onuruna yüreğine sağlık Cemil Abi, o kadar büyüktün ki) Cemil Abi ne yapalım gibilerinden omzunu silkti penaltı noktasına doğru yürümeye başladı. Tüm topçular Cemil'in sırtına vuruyorlar güç veriyorlar, hadi kaptan hadi kaptan, sesleri tribünlere kadar geliyordu. 
Genellikle penaltıda sevinilir stat da baya bir gürültü çıkar o maçta öyle olmadığını hatırlıyorum. Önce bir uğultu sonra kocaman bir sessizlik oldu. Bütün gazeteciler fotoğrafçılar,bizim kalenin arkasında bekliyorken -saygıdeğer İstanbul basını-, Liverpool kale arkasına doğru koşmaya başladılar. 
Açık seyircisi büyük oranda, Clemence'nin kalesine doğru koşmaya başladık kapalıda da benzer manzara vardı. Deniz tarafındaki kaleye oylumlu bir yüklenme durumu, sanki Avni Aker deniz tarafına doğru akar yapmış, millet yuvarlanıyor gibi bir durum yani, Avni Aker kayık olsa o taraftan su alıp batardı o derece.
Dakika 62 Sahnede bir garip Cemil Abi, Kocaman Clemence, küçücük kale, top ve hakem kaldı. Çıt yok, iğne atsan sesi duyulur. Hayır gürültü olursa Cemil'in dikkati dağılır diye, nefes almayacağız, odaklandık ama çok uzun geldi o saniyeler ve bir türlü geçmek bilmedi Dozer'in heyecanını düşünemiyordum bile. Topa geldi, vurdu ve ters köşeden ağlarda.
Öyle bir bağırmışız ki annem, sonradan "oğlum gol sesi eve geldi" dedi. Bizim ev Avni Aker'e, yürüme hızıyla 40 dk düşün. Sonrada “Trabzon, Trabzon”,"Cemil, Cemil" diye bağırdık. O andan sonra Trabzon'un üç gün sesi çıkmadı Trabzon'un, tarihinde hem sürekli konuşup hem de sesinin çıkamadığı, başka bir üç gün yoktur.
Sonra da gol yememek için daha çok gürültü yaptık, daha çok dualar ettik takımın güveni kendine gelmişti Bekir hala Keegan'la koşuyordu. Maç bittiğinde onunla soyunma odasına giderken Ali Yavuz, “Bekir bitti, artık sen bizim tarafa geleceksin" demiş, diyorlar. Bundan çok da emin değilim. "Ya kenefe giderse" dediği de rivayet edilir. Şaka bir yana Bekir Abi, galibiyetin görünmeyen ama bence en önemli taşlarından biridir.
Maç bittiğinde şimdi biz yendik demi diyenler bile oldu. İnanamıyorduk T. Direktörleri Bob Paisley ikinci maçta bizi eledikten sonra, “öyle bir takımı eledik ki, artık kupayı rahat alırız” dediği biliniyor. Gerçekten de o yıl, bir daha yenilmeden süper kupayı aldılar. Süper kupayı aldıklarında da bizi tek yenen Trabzonspor'uda kutlamak lazım dediklerini duydum ya da okudum. Kesin bilgi yayılabilir.
Rakibinin hakkını teslim eden, gerçeği söyleyen, rekabetin saygısını ruhunda duyan adil ve onurlu olan, büyük olan, büyük kalabilen herkese Liverpool'a ve Trabzonspor'a yürekten saygı ve sevgilerimi tekrar sunuyorum. Efsane kadromuzun da bana bu onuru yaşattıkları için, tek tek ellerinden öpüyorum. Haklarını helal etsinler.
İşte böyle güzel kardeşim. Maillerini bekliyor, has gözlerinden öpüyorum...
Suat SEYMEN