Neden Şenol Güneş
12.11.2012 Trabzonspor’un normal hiç bir takımda olamayacak anormal şartları var.
Bu şartlar nedeniyle neşteri, hatta baltayı eline alıp revizyon yapacak
hocalara ihtiyacı var.
Neden Şenol Güneş..?
 
Bence..
 
Bir anektod. Güvenilir kaynaktan aldığım bir bilgi.
 
Hoca Halilodzic. Trabzonspor onun döneminde de parlak bir futbol oynamıyordu. Kadro, şimdikine nazaran daha iyiydi, derinliği yoktu. İlk 11′lere bakarsak en azından tek başına maç çevirebilecek 3-4 oyuncu vardı. Şimdi bence bir Colman var bu anlamda.
Takım iyi oynamıyordu ama herkesin Halilodzic’e kanı kaynamış, onu sahiplenmişti. O da başta Tekke ile bir sorun yaşamıştı sonra o sorun aşıldı. Zaten sezona onunla başlamamış, yaşanılan klasik bunalımlardan biri sonunda onu göreve getirmiştik. Yani iyi kek yapamıyordu ama hamuru o karıştırmamıştı.
 
Ben ona ne zaman inandım biliyor musunuz? “Trabzonsporlular Trabzonspor’u Porto zannediyor ama Trabzonspor bu aşamanın çok uzağında” dediğinde. Tespit doğru ve açıklama cesurcaydı. Fazla tepki de almadı. Adamın Bosnalı oluşu, müslüman oluşu, Fransa’da başarılı olmuş olması ve belirli prensipleri olması sanıyorum taraftarda da kredi kazanmasına sebep olmuştu.
 
Sezon sonu Halilodzic ile kalacak mı, gidecek mi görüşmesi yapılınca Halilodzic o dönemki yönetime mealen şöyle diyor: “Ben Trabzonspor’u sevdim ve burada kalıp çalışmak isterim ama bir şartım var. Hem Gökdeniz, hem Fatih Tekke takımdan gönderilecek”. Buna o dönemdeki yönetimin cevabı: “Hocam birini gönderebiliriz ama ikisini birden gönderirsek bizi Trabzon’a sokmazlar”.
 
Halilodzic bunu gülümseyerek anlayışla karşılar ve anlaşma sonlanır.
 
Kaybedilen (ya da berabere kalınan) bir Gençlerbirliği maçı sonrası takım otobüse biner. Tam hoca da binecekken Fatih Tekke “hocam dışarıda kal” der ve kapıları kapatıp tüm takıma “Trabzonspor’da futbolcusunuz. Böyle mi oynanır” deyip başlar küfretmeye. Halilodzic şaşkındır. Oysa o futbolcuları azarlamayı değil, ikna ve motive etmeyi planlamaktadır. Tekke’nin takım, taraftar ve kulüp üzerindeki etkisini görünce burada yapabileceklerinin sınırlı olduğunu anlar.
 
Bizden ayrılınca önce bir kulübe gider, ardından da Fildişi Sahilleri milli takımının başına geçer.
 
Bu anektottan yola çıkarak düşünmeye başlayalım. Diyelim ki, yönetim Halilodzic’in istediğini yaptı ve o iki ismi takımdan gönderdi. Sezon başladıktan sonra muhtemel ikinci puan kaybından sonra gerçekten de ne o yönetim, ne de takım Trabzon’da barınamazdı.
 
Trabzonspor’un normal hiç bir takımda olamayacak anormal şartları var. Bu şartlar nedeniyle neşteri, hatta baltayı eline alıp revizyon yapacak hocalara ihtiyacı var. Genç olması da kaymağı olur ama bu kariyere en yakın Ersun Yanal’a bu şehirde edilen eziyeti de gördük, yaşadık. Adam kaçar adımlarla uzaklaştı Trabzon’dan.
 
Benzer süratle Trabzon’dan ayrılan Ahmet Ağaoğlu için sürekli “kaçtı, bıraktı, gitti” dendi. Aynı şeyler, çok önemli bir çıkış ile görevi bırakan Özkan Sümer için de geçerli. Oysa ki, bu adamların neden kaçtığına hiç odaklanıp, onlara kafa yormadık. Dolayısıyla olumsuz ne varsa süregeldi. Ve o çark sürekli öğüttü durdu.
Hatırladığım yıllarda Trabzonspor’da görev yapan iyi teknik direktörler: Şenol Güneş, Samet Aybaba, Ersun Yanal, Halilodzic, Breams. Bunlardan bir tek Şenol Güneş ısrarcı oldu. 1997′de fener de kendisine transfer teklifi yaptı. Hani teklif almıyor diyorlar ya, yalan. Diğerleri şartları değiştirin kalalım/gelelim dediler (haklı olarak). Bunlardan bir tek Şenol Güneş’in ısrarcı olmasını Trabzonsporlu oluşuna bağlıyorum. Kulüplere mal olmuş insanlar kulübün ihtiyacı olduğu beyan edildiğinde görevden kaçamazlar.
 
Teknik eleştirilere gelince. Geçen sene omurgasını olduğu gibi kaybetmiş bir Trabzonspor vardı geçen sene. Sezon boyunca 7-8 oyuncusu ayrıldı takımdan. Yeni baştan kadro kurmak gerekiyordu. İki sezondur kadro oluşturulmaya çalışılıyor. Öyle ki, UEFA Kupası’ndan elendiğimiz hafta Emerson ve Janko transfer ediliyor !
 
Bu sene defansta zaten geniş alternatifimiz yok. Solda kime sorsanız, (mecburiyetten) Emerson diyor. Sağda Zeki Yavru (romantik bakış ile) ve Serkan (çok çok zorlasak Celutska), forvette Halil, Henrique, Emre, Janko.
 
Bir de tüm taktiği asıl belirleyen orta sahaya bakalım:
 
Adrian, Alanzinho, Aykut, Colman, Zokora, Volkan, Olcan, Barış, Sapara, Soner, Yasin…
 
Bu orta saha isimleri içinde bir adım öne çıkan sadece Colman var. Ki, o da maç seçerek oynuyor. Yine de diğerlerinden bir kaç adım önde.
 
Diğerleri birbirine benzese de, benzemese de içlerinden ayrım yapıp, genel ortak kanı ile “şu banko oynar” denecek adam yok. Biri bir hafta iyi, diğer hafta kötü. Diğeri berikinden bir milim önde sadece. O çıksa, şu girse hiç bir şey değişmiyor.
 
Maç başlıklarına bir bakın Allah aşkına. Herkes birbirinden %40-50 farklı kadrolar yapıyor.
 
Böyle bir takımda iskelet kurmak 1 seneden önce çözülebilecek bir sorun değil. Bu gerçeği görüp, kabullenmek lazım.
Güneş’in en beğendiğim yönü, her zaman başında olan takımlara çok iyi ve kolektif oyun oynatmasıdır. Bu takımın o merhaleye ulaşması hem zor, hem zahmetli, hem sabır işi.
 
Son üç sene içinde bu takımdan ayrılan oyunculardan herhangi biri takıma yeniden dönse, yerini aynen bıraktığı gibi alır çünkü o formaları dolduracak oyuncular almadık (öyle oyuncular vardı da mı alamadık derseniz, o zaman kaybetmeden düşünecektiniz diyebilirim. Ben de farkındayım ve Güneş ile hemfikirim ki gidenler zaten en iyileriydi).
 
E, durum böyleyken Güneş’e, ne alternatif yaratamadığı, ne kadro seçimi, ne oyuncu değişiklikleri nedeniyle kızamıyorum.
Tunga Liman
tliman@bordomavi.net
Etiketler: