İki yıldır sürdürdüğümüz adalet mücadelesinin sadece şike yapan kulüplere ve de federasyona karşı olmadığı bugün bir kere daha kanıtlanmıştır.
Türkiye’nin muhalefet partilerinden birinin başkanı olarak
Devlet Bahçeli, partisi adına yaptığı açıklamalarda Türk Yargısı’nın ve de
uluslararası futbol kurallarının hiçe sayılması gerektiğini aleni bir dille başbakandan
yardım isteyerek ifade etmiştir. Başbakandan istediği yardım şaşırtıcı değil
gayet normal olandır. Zira sürecin başından beri söylediğimiz üzere
haklarımızın gasp edilişi bu ülkenin en tepesinden başlayarak sürdürülen bir
oyundur. Yapılan açıklamanın korkutucu tarafı yalnızca Trabzonspor’un bu
ülkenin bir parçası değilmiş gibi görülmesi değil, aynı zamanda güçlü olanın
her türlü haksızlığı ve hırsızlığı yapmasının da mubah olduğu yaklaşımını
içermesidir.
Sayın Bahçeli Avrupalı kurumları Türk düşmanlığı ile suçlamak gibi mantık kaygısından uzak ama hamaset edebiyatına yakın bir açıklama yaparken acaba aynı Avrupalı kurumun bir diğer Türk takımı olan Trabzonspor’un haklarını koruduğunu hiç mi aklına getirmemiştir?
Siyasilerimiz şike konusunda bu kadar dertli iken, neden davaya müdahil olmamışlardır?
Şikeye omuz veren tüm siyasilerimiz 16. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği kararı yok sayarak ülkedeki adalet sistemini zedelemek mi yoksa tümden yıkmak mı istemektedirler?
Meclisteki politikacılar hiçbir konuda anlaşamazlarken, sadece konu Trabzonspor düşmanlığı olduğu zaman mı ortak bir yol izleyeceklerdir?
Avrupa’yı Türk düşmanı olmakla itham ederken Sayın Bahçeli’nin disiplin kurulunun gerekçeli kararlarına bakmaya bile tenezzül etmediği çok açıktır. Eğer kararlara çok az zamanını ayırıp bir göz atmış olsaydı, kişilerin de cezalandırılacağı sürecin bir sonraki aşama olduğunu ve ayrımcılıkla suçladığı Romanya kulübünün dosyasının ise farklı bir içeriğe sahip olduğunu anlardı. Ne yazık ki bu açıklamada ortaya çıkan da bugüne kadar şikeyi savunanların yaptıklarıyla aynı amacı taşıdığıdır: Adaletin değil güçlünün dediği olur. Bir kere daha belirtmek gerekir ki maalesef bu bakış açısı ülkenin büyük bir çoğunluğunca da desteklenmektedir.
Tarihe kara bir leke olarak yazılacak bu sürecin yanında yer alan tüm kurum ve kişiler şunu bilmelidir ki kendileri de bu kara lekenin bir parçası olarak anılacaklardır. Türkiye’de görmezden gelinmek istenen adalet er ya da geç Avrupa’nın adil uygulamalarıyla tecelli edecektir.
Oy kaygısıyla hareket ettiklerini anlamanın zor olmadığı ve sayısal çoğunlukları çok seven siyaset, sürekli adını andığı ancak uygulamaktan imtina ettiği adalet ve ahlak söylemlerini yerine getirmemenin bedelini ağır ödeyecektir.
Bordomavi.net Yönetim Kurulu