03.08.2013 İbrahim Hacıosmanoğlu, üzerine hiç de vazife olmayan konularda, Trabzonspor başkanı kimliğiyle taraf belirlemeye, karşısında duranları da ötelemeye devam ediyor. 
Nuri Albayrak yönetiminde yer alan bir ismi asla unutmam: Aydın Pişiren. Başkan yardımcılığı yaptığı dönemde, 2007 Türkiye Genel Seçimleri’nde AK Parti’nin Gümüşhane’den milletvekili adayı olan, ancak daha sonra “Partisinin menfaatleri” doğrultusunda adaylıktan çekildiğini açıklayan Aydın Pişiren, o dönemde taraftarın büyük bir kısmından ciddi tepki görmüştü. Trabzonspor yöneticiliği sürerken, şahsına ait internet sitesinde kendisini “AKP sevdalısı” sloganlarıyla tanıtan Pişiren, Trabzonspor kimliğiyle siyasi kimliğini iç içe geçirmişti. Albayrak döneminde, Trabzonspor’un hiçbir dönemde olmadığı kadar siyasete bulaşmış olduğunu söyleyenlerin sayısı azımsanacak gibi değildi. Ancak Hacıosmanoğlu bu konuda, başkan yardımcılığını yaptığı Albayrak’ın da üstüne çıkmayı başardı… Ne yazık ki.
Malouda ve Bosingwa’nın imza törenini küçük çaplı bir Ak parti mitingine çeviren İbrahim Hacıosmanoğlu, üzerine hiç de vazife olmayan konularda, Trabzonspor başkanı kimliğiyle taraf belirlemeye, karşısında duranları da ötelemeye devam ediyor. Birilerini hain ilan ediyor, ötekileri dalkavuk, bir başkasını vefasız. Taraftarını siyaseten ortadan ikiye bölüyor, şike yaptığı mahkemece belirlenmiş ve Trabzonspor için “Oyuncularıma teşvik primi teklifinde bulunuldu” iddiasını dillendiren Mecnun Otyakmaz’a kefil oluyor, sözlerine inandığını söylüyor. Muhalefet partisine “sandıkta görüşürüz” mesajı gönderiyor. Hangi sıfatla? Hangi hakla?
Seçim öncesi “Siyasetin kucağına oturarak hakkınızı alamazsınız” diyen, “Bizim siyasetle bir işimiz yok. Trabzonspor koltuğu hepsinden büyüktür” ifadelerini kullanan, en büyük rakibi Muharrem Usta’yı siyasi desteği nedeniyle eleştiren İbrahim Hacıosmanoğlu bugün en büyük parti sempatizanı olarak karşımızda duruyor.  Hacıosmanoğlu, eylemleriyle kendi sözlerini tekzip ediyor. Bu sayfalarda “Trabzonspor başkanı nasıl olmalıdır” sorusuna yanıt aradığımız dönemde söylediğimiz “Trabzonspor başkanının siyasi bir kimliği olmamalıdır” cümlesi de, haliyle tatlı bir hayal olarak raflardaki yerini alıyor...
Trabzonspor, çeşitli siyasi görüşlerden, etnik kökenden, sosyal statüden, yaşam tarzından insanı tek bayrak altında birleştiren, sosyal farklılıklarını örten, herkesi “taraftar” sıfatında eşitleyen bir kurum. Trabzonspor başkanı olarak sen hepsinin başkanısın, hepsini temsil ediyorsun. Çıkıp hiçbir partinin mitinginde el sallamaya, bir siyasinin on yılda yaptıklarını anlatıp ona alkış tutmaya, bir diğerine meydan okumaya, dış mihrakları falan işin içine karıştırmaya hakkın yok. Düne kadar muhtemeldir ki adını dahi bilmeyen Başbakan’la bugün aynı masaya oturabiliyorsan, bunun tek sebebi “Trabzonspor Başkanı” titrindir. Bunu bu kadar taraflı şekilde kullanma hakkın yok. Yok oğlu yok…
"Trabzonspor başkanından Erdoğan'a dua"
"Trabzonspor başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu'dan CHP'ye mesaj: Sandıkta görüşürüz"
Gazete başlıkları bunları söylüyordu imza töreninden sonra.
Bunlardan da rahatsız olmuyorsak, daha söylenecek bir şey kalmıyor geriye.
Yaşananları eleştirenleri komik bir biçimde siyaset yapmakla yahut Trabzonspor üzerinden Başbakan’la hesaplaşmakla suçlayanlar ise bir an önce titresin ve kendine gelsin. Kupanın kimlerde olduğuna iyice baksın. “Şikeyi sadece Fenerbahçe yaptı” diyen varsa, şikecinin bodyguardlığını kimlerin yaptığını bir daha düşünsün.
Farkında değilsiniz belki ama sokakta, sosyal medyada, forumlarda Trabzonsporlular siyaseten çatışıyor. Yarın tribünlerde çatışmaya devam edecek. Bunu yapanları iki transfer yüzünden görmezden gelenler, Trabzonspor’a atfettiği anlamı sorgulamalı ve şu soruyu yanıtlamalıdır:
Kaz gelecek yer olarak bellenen Kazlıçeşme’de esirgenmeyen tavuk neydi?