SON TOPA KADAR - 3
05.03.2018 Oğuz Zeytin yazdı..
Baş antrenörümüz Ozan Bulkaz, devam filmi çeken yönetmen
gibi… Takıma katıldıktan sonra, oyuncular üzerindeki en önemli etkisi
“inatçılık” ve “mücadele” oldu. Haliyle bu taraftarlara yansıdı. Şimdilik
ortada, Markovski dönemindeki karamsarlıkla kıyaslanmayacak iyi bir sinerji
var. Hal böyleyken, benim de farklı yazı başlığı aramama gerek kalmıyor. Çünkü
takım gerçekten gücü ölçüsünde “Son Topa Kadar” mücadele ediyor.
Basketbol Süper Ligi’ne Türkiye Kupası ve milli maçlar dolayısıyla verilen üç
haftalık aranın ardından Banvit’i Hayri Gür’de konuk ettik. Ülkenin son on
yılındaki en istikrarlı organizasyonların başında geliyor Banvit. Yabancı
oyunculardan verim alması, alt yapıdan beslenmesi, koç tercihleri… Hemen her camiaya
örnek teşkil edebilecek bir modelle karşı karşıyayız aslında. Yedi maçlık
galibiyet serisini, lig arasından hemen önce Büyükçekmece’ye, kupada da çeyrek
finalde Beşiktaş’a kaybederek yitiren Banvit karşısında kazanmak oldukça zor
olacaktı bizim için.
Karşılaşma Banvit’in ribauntlardaki etkinliği ve bu sayede
hızlı hücumlardan bulduğu sayılarla başladı. Buna Green’in hücum liderliğini
üstlenmesiyle cevap verdik. Çeyreği, Rautins’in faulünden beş sayılık oyun
çıkararak 25-22 önde geçtik.
İkinci çeyrekte dışarıdan isabet bulmakta zorlandık. Heslip’in gününde
olmamasıyla birlikte topu boyalı alana indirmeye çalıştık. Ribaunt dengesini
bir türlü kuramamak, oyunu kontrol etmemize engel oldu. Banvit ise Rıdvan’ın
deliciliğinden sayılar üretti. Obekpa’nın her topu kesme çabası ve zamanlama
hataları daha önceki örnekler gibi aleyhimize sayılarla sonuçlandı. Hücumda
zorlandığımız ve iki dakika skor bulamadığımız krizden Vasiliauskas’ın el üstü
zor üçlüğüyle çıktık. Devamında Green’in yardım savunmasında çaldığı topla
başlayan hızlı hücumu, Vasiliauskas koşan uzunu (Obekpa) ödüllendirerek
tamamladı. Harris’in mola aldıran basketinden (43-35) önceki top dolaşımı, uzun
zamandır görmek istediğimiz “Doğru Basketbol” örneklerindendi. Mola dönüşü
Banvit, farkın çift hanelere çıkmasına izin vermedi ve devre 47-44
üstünlüğümüzle sona erdi.
İlk devre istatistiklerine baktığımızda Banvit’in 28
ribaunduna karşılık bizim 14’te kaldığımızı görüyorduk. Buna Heslip ve
Eldridge’in yay gerisinden toplam 0/5 atmasını da eklediğimizde farkı niçin
açamadığımızı anlıyorduk. Diğer yandan faul çizgisinden ürettiğimiz 15 sayı
(Banvit 0/2 attı) da dikkat çekiciydi.
İkinci yarıda Banvit’in sert savunmasına çarptık. Saha içi isabet bulmakta
zorlanırken kısalarımızın savunma zaafı rakibimizin kolay sayı bulmasını (Tony
Taylor’ın maç boyunca sektiği bileğiyle hem Vasiliauskas hem de Eldridge’i
geçmesi düşündürücü) sağladı. Özellikle Rıdvan’ın penetrelerine çözüm bulmakta
zorlanırken maçın son bölümünde koç Ozan Bulkaz, Banvit gardlarına Paul Harris’le
baskı yapmayı tercih etti.  Ayrıca
Caloiaro ve Kulig birlikte oyundayken, yüzü dönük hücumlarının bize ters
geldiğini vurgulamak lazım. Son periyotta ilk altı dakika saha içi isabet
kaydedemedik ve Banvit farkı 7’ye çıkardı (65-72). Herkes “Maç gitti” derken
takım taraftarı da arkasına alıp momentum yakaladı. Aslında bir panik havası
eşliğinde çok da doğru olmayan tercihlerle ayakta kaldı. Aynı hücum içinde
Vasiliauskas ve Eldridge’le iki defa top kaybının ucundan dönüp üçlükle nefes
aldık. Topu paylaşmayıp savunma eksiltemediğimizde oyuncularımızın bireysel
yetenekleriyle bir şeyler ortaya koymasını bekliyoruz. Caleb Green’in Caloiaro
üzerinden bulduğu turnike, Vasiliauskas’ın hücum süresi dolarken çıkardığı
basket faul, Paul Harris’in birbirinin kopyası hücum ribauntları tam da böylesi
bir örnekti. Belki de en akıcı hücumumuzu ise karşılaşmanın son dakikasında
oynadık. Eldridge-Green-Vasiliauskas üçgeninde noktayı Eldridge köşeden koydu.
Bu basketle maç 83-78’e geldi. Ancak öndeyken, rakibin faul hakkı dolmuşken
hücumun daha sekizinci saniyesinde çok da net olmayan bir pozisyonda şut
kullanmak açıkçası pek mantık işi değildi, büyük riskti. Devamındaki taktik
faullerde hata yapmadık ve son dört dakikasında yirmi sayı ürettiğimiz karşılaşmadan
88-84 üstün ayrıldık.
Üst üste üçüncü zor kazanılmış galibiyetle düşme potasından yukarı attık
kendimizi. Kenardan aldığımız katkı hala kısıtlı. Ribauntlarda (50-34) ve
pozisyon sayısında (74-58) İBB maçındaki gibi rakibimizin çok gerisinde kaldık.
O gün 29/36, bu hafta ise 31/40 faul atarak mücadeleyi taçlandırıyoruz
(Trabzonspor’un ligde, Türkiye Kupası’nda ve Avrupa’da bugüne kadar oynadığı
254 maç içinde, en çok faul atış isabetinin olduğu maçı yaşadık).
Daha önce altını çizdiğim fikstür avantajımız sürüyor. Gaziantep, KSK,
Eskişehir, Giresun ve Uşak’la Hayri Gür’de oynayacağız. Bunların yanına
eklenecek ekstra her galibiyet play-off için olmasa bile FIBA Champions League
için şansımızı yükseltecektir.
  Ve son olarak Banvit’in yakındığı
hakemler… Bora’dan çıkmayan topun Banvit’e verilmesi, Vidmar’ın kendi dengesini
sağlayamayıp temas almadan yere düşmesine faul çalınması, üçüncü çeyreğin
başında Paul Harris’in hücum ribaundu sonrası Adonis Thomas’ın kola
müdahalesine es geçilmesi, Rıdvan’ın son dakikadaki turnikedeki stopuna hatalı
yürüme çalınmayışı, Obekpa’ya verilen üçüncü goaltending kararında bloğun temiz
olması, Eldridge’in Vidmar’ın birebirinde topa müdahalesine faul verilmesi (O
ki faul verildi, neden sportmenlik dışı çalınmadı?)… Beşiktaş maçında Vasiliauskas’a
çalınmayan faul, Sakarya maçında Clavell’in kornadan sonra gelen üçlüğünün
geçerli sayılması, İBB maçında Vasiliauskas’ın yay gerisinden basketine iki
sayı verilmesi… Herkes hakemlerden şikayet ederken Trabzonspor yöneticileri
haklı davalarında neden bu kadar sessiz?
Etiketler: Basketbol, Köşe Yazısı, Oğuz Zeytin